25 Eylül 2020 Cuma

NORM ENDER'İ EN İYİ ÖZETLEYEN ŞARKI: "İHTİYACIM YOK"

        Norm Ender önceki gün “İhtiyacım Yok” isimli teklisini yayınladı. Bu parça Norm Ender'in bugüne dek yapmış olduğu birçok şarkıyı hatırlatacak bir iş olmuş, bununla birlikte kendini tekrar etme tadı vermiyor. Norm'un bu şarkısıyla bir taşla birçok kuş vurmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Şarkıyı önceden duyurmamış olması “Reklam yapmaya ihtiyacım yok.” mesajını içeriyorken, “Konu Kilit”ten sonra fazla zaman geçmeden yeni bir şarkı yayınlaması da “Senede bir kere ortaya çıkıp cebini dolduruyor.” söylemlerine yanıt niteliğinde. Ayrıca bu parçanın “Norm artık eskisi gibi yazamıyor.” şeklinde düşünenlere verilmiş bir tür karşılık olduğunu söyleyebiliriz. Elbette ki “İhtiyacım Yok”, Norm'un on numara şarkıları arasına girebilecek ağırlıkta değil; ama sözlere yakından bakarsak daha önce yaptığı pek çok parçanın tadını tek bir parçada vermeye çalıştığını görebiliriz. Norm Aura albümünden sonra çıkardığı “Mekânın Sahibi” ve “Konu Kilit” şarkılarında Aura'daki ortalama seviyeye ulaşamamıştı; bu şarkı ise Aura'nın ortalama çıtasını tutturan bir şarkı olmuş. Sözlere daha yakından bakalım:

        “Bu bezmiş hayatların örselenmiş öyküsü / Metropolde dayak yemiş şiirlerin öncüsü / Ve sözcüsü, yasaklanmış hicivlerin döngüsü” - Bu satırlar rhyme açısından “Yazıldı şiirler ve tütsülendi gökyüzü / Bu toprağın var her yerinde kahramanlık öyküsü” (“Kara Toprak Cover”) dizelerini, içerik açısındansa “Çıktık Yine Yollara” ve “Depresyon Oteli” şarkılarını anımsatıyor. (Bu “bezmiş hayatların örselenmiş öyküsü” daha önce bu şarkılarda konu edinilmişti.) Norm burada toplumsal dramlara değiniyor ve sanat ile eleştirel düşüncenin körelmesinden şikâyet ediyor.

        “Bir şiirin metropolde dayak yemesi” hayali epey ilginç. Bu hayalin altında yatan düşünceyi açmaya çalışalım: “Metropol hayatı” dediğimiz hayat birtakım kalıplar çerçevesinde yaşanan bir hayattır; kendisini bu hayatın akışına kaptıran bir bireyin kaygıları da (maddi kazanç, kabul görme, istediklerini satın alabilme vs.) hemen hemen bellidir. Bu tür klişe bir yaşantıya sahip olan kişilerin duygusal tarafları zayıflayabilir ve ortaya maddiyatçı, hazcı... bireyler çıkabilir. Böyle bir ortamda “şiir” gibi bir sanat da ötelenebilir veya o da tüketim maddelerinden biri hâline gelebilir. (Marketlerde manav reyonunun yanında satılan veya sosyal medyada paylaşılmak üzere fotoğrafı çekilen kitapları düşününüz.) Norm Ender de -kendisini bir anlamda şair olarak gördüğü için- şiirin üstünlüğünü savunuyor. Ender'in “sözcü” ve “öncü” konumda olması da tanınır bir rapçi olmasından kaynaklanıyor.

        “Yasaklanmış hicivler” - Yukarıda tarif ettiğimiz yaşantı birtakım klişe öğretilerden beslenir, bu yaşantıyı eleştirenlere de “Peki ne yapmayı planlıyorsun? Bir baltaya sap olmayacak mısın? Yuva kurmayacak mısın? Herkes aptal, bir sen mi akıllısın?” gibi söylemlerle karşılık verilebilir. Daha da ötesi, bu çizgidışı düşünceler belli yaptırımlara sebebiyet verebilir. (Bu konuyu “Türkçe Rap'te Okul ve Eğitim Sistemi Eleştirisi” başlıklı yazımızda irdelemiş idik.) Norm da “yasaklanmış hicivler” derken bu noktaya temas etmiş.

        “Memlekette Türkçe rap mi? İşte ömür törpüsü” - Norm Türkçe rap'in geldiği noktaya “Benim Stilim” ve “Mekânın Sahibi” gibi şarkılarda da temas etmişti.

        “Ne o kuzen? Yeni düzen marjinal ve postmodern / İndi bindi bir toplumda olmuş'unuz post modem” - Norm burada klasik alaycı tavrını takınıyor ve -“Hey keş, ortamınız leş” ve “Hey Mike, atsana bir like” cümlelerinde olduğu gibi- basit kafiyelerle akılda kalıcılık sağlamaya çalışıyor. “İndi bindi bir toplum” ibaresi insanımızın her gün yeni bir şeyler öğrenmeye çalışıp bunların hiçbirini içselleştirememesiyle alakalı, denebilir. (İçinde debelendiğimiz Doğu-Batı ikilemi; kişisel gelişim ve diyet gibi konularda her gün yeni bir fikrin savunulması; bir yandan Masterchef Türkiye'nin, diğer yandan gelin-kaynana yemek programlarının izlenmesi vs.) “Post modem” de “modem sonrası” demek; yani Norm “İnternet sonrasında biraz afalladınız.” gibi bir mesaj veriyor.

        “Adımı clickbait için var mı ağza almayan” - Norm burada primciliği eleştiriyor; bunu biraz önce eleştirdiği internetin diliyle yaparak hicvini pekiştirmiş oluyor.

        “Kaldı mı lan rap hakkında hiçbir fikri olmayan?” - “Bu sene değere bindi bizim Hiphop kültürü” (“Konu Kilit”) gibi bir söz. Burada, herkesin rap'e yönelmesi sonucu kalitenin düşmesinden ve rap'i yarım yamalak bilen kişilerin rap hakkında konuşmasından şikâyet edilmiş. Aslında Norm “Mekânın Sahibi” şarkısıyla bu kesime malzeme verdi ve reklamlarda oynadı; şimdi bu durumdan şikâyet etmesinin ne derece samimiyet içerdiği tartışılır. Şu var ki kendini bu kitleye de kabul ettirebilme yolunda adımlar attığını düşünüyor olabilir; ama bu insanların fikirlerini ne derece değiştirebildiğini bilemeyiz.

        “Be muhterem sıkıldın, kaoslu gündem arıyorsun” - Norm bu cümleden itibaren bir tipin eleştirisine geçmiş; bu nokta da “Kezban” şarkısıyla benzerlik gösteriyor.

        “Kusura bakma, sana bakınca Neyzen oluyorum.” ~ “Severken Mevlânâ'yım, söverken Neyzen'im.” (“Kara Toprak Cover”)

        “Moğollar da eşlik ediyor: 'Bir şey yapmalı' " - Burada da ustalara selam çakma anlayışı devam ettirilmiş.

        “Senin jargonunda söylesem: Moruk beni bi' sal” - “Konu Kilit” de bu jargondan hareket edilen bir şarkıydı.

        “Hiç ihtiyacım yok hiç sahte dostlara / Duygusuz, samimi olmayan afili pozlara / Hiç ihtiyacım yok hiç, böyle mutluyum” - Ender burada kendini övmüş, bir yandan da kendi tavrını karşısındaki insana olumlu örnek olarak sunmuş.

        “Sevmiyorsan işte yol, çünkü ben buyum.” ~ “Sizi takmıyorum, bu da benim stilim.” (“Benim Stilim”)

        “Gördüğüm bir sorun olursa şarkılarıma taşıyorum.” - Norm burada da “rap'in hikmeti”nden bahsetmiş ve “Ben protest rapçiyim.” mesajı vermiş.

        “Bu fitneler fesatlar, pusuya yatmış hesaplar” ~ “Yine kem gözler üzerimde, yay gibi oklar gerilmiş”. (“Sonumu Görüyorum”)

        “Ve sanma bu dertleri ben ellerim cebimde aşıyorum.” - Norm rahat bir imaj çizdiği için dertsiz tasasız zannediliyor olabilir, Aura albümünün kapağında da elleri cebindeyken çekilmiş bir fotoğrafı vardı; ama burada “İmaja aldanmayın.” demek istemiş.

        “Bir dakika dur, sakin ol. (...)” - Buradan sonrası da didaktik ve satirik özellikler gösteriyor. Buradaki eleştirinin “Kezban” şarkısını hatırlattığını yukarıda söyledik, “Bak çocuk” hitabı da “Depresyon Oteli”ni anımsatıyor denebilir. Bununla birlikte Ender “Depresyon Oteli”nde muhatap aldığı çocukla empati kuruyordu, bu şarkıda ise onu eleştiren kişileri karşısına almış ve bir yandan alay etmiş, bir yandan da nasihat vermiş.

        “Yarın için bir düzen kur.” - Norm'un söylediklerini yukarıda hâkim düzen karşıtı düşünce bağlamında ele almıştık, ama Norm bu sözüyle düzen fikrine tamamen karşıt olmadığını dile getirmiş; yani onun istediği şey “sınırsız özgürlük” değil, gençlerin ayaklarını yere sağlam bastığı, daha iyi bir düzen.

        “Bak çocuk, papağan olmuş ağzınızda rhyme, flow” - Bu cümlede anlatım bozukluğu var. Papağan olan şey aslında o çocukların kendisi; bahsettikleri rhyme ve flow değil. Her neyse, Norm burada dinleyici kitlesinin birtakım klişe kriterlerle onu yargılamasından rahatsız olduğunu dile getiriyor ve “Edebî değer sadece bunlarla ölçülmez; metaforik ve mizahî anlatım da önemli.” demiş oluyor. Bu hususta haklı olduğunu belirtmeliyiz.

        “Onun tenasül uzvunuzdan hiçbir farkı yok.” - Norm burada -“Deli” ve “Mekânın Sahibi” şarkılarında olduğu gibi- üstü kapalı bir küfre yer vermiş. Aslında burada da muhatap aldığı kitlenin jargonundan bir alıntı yapmış, “s*k gibi” ibaresini farklı bir şekilde söylemiş.

* * *

        Özetleyecek olursak; Norm Ender “Ben hâlâ aynıyım, işlerimin kalitesinde bir düşüş yok.” mesajı vermek için önceki şarkılarından bir çeşit potpori yapmış diyebiliriz. Klip de benzer şekilde biraz karışık. Norm “Mekânın Sahibi”nde “Beni dinler devrimci gençler” demiş, daha sonra bu sözüne “Atatürkçülüğü kastediyorum.” diyerek açıklama getirmişti. “İhtiyacım Yok” klibinin bir yerinde konser sahnesinin arka ekranında bir Atatürk fotoğrafı ve dalgalanan Türk bayrağı gözüküyor, klibin tam o anında geçen sözler de “Ben buyum.”. Klipte konser görüntülerine ve Norm'un hayranlarıyla yan yana geldiği karelere yer verilmiş; Ender bu karelerle hem dinleyicilerine selam çakmış, hem de onu sevmeyenlere “Seviliyorum, kudurun.” mesajı vermiş. Ara ara beyaz boyalı, boş bir mekânda gözükmesi de “Etkileyici bir fona ve ciddi bir prodüksiyona ihtiyacım yok.” mesajını içermekte. (“Deli”, “Mekânın Sahibi” ve “Konu Kilit” kliplerinde işin reklam ve prodüksiyon kısmı şarkıların seviyesini geçiyordu denebilir; Norm burada “Mesele onlar değil.” demek istemiş.) Klipte ara ara maskeyle gözükmesi de -“Konu Kilit” klibinde olduğu gibi- toplumsal sıkıntılara değinme maksatlı. Klibin sonuna doğru dansçı bir bayanın gözükmesi çok gerekli bir detay değil gibi, ama o da klipteki karmaşayı beslemiş.

        “İhtiyacım Yok” şarkısı içerdiği alt metin açısından dikkate değer ve keyifle dinlenebilecek bir parça olmuş; öte yandan takınılan alaycı tavır eleştiriye açık. Şarkıya puanımız ise 10 üzerinden 7,5.

23 Eylül 2020 Çarşamba

SND 20. ANNİVERSARY GOLDEN TAPE ALBÜM ANALİZİ


        Türkçe rap'le ilgili en eski sitelerden olan suikast.de geri dönüş adımlarını atmaya başlamışken 20. yıla özel bir toplama albüm yayınladı. Bu albümde, suikast.de'nin daha önce yayınlamış olduğu toplama albümlerde de yer alan bazı isimler yanında farklı isimler de bulunuyor. Biri intro olan 26 şarkılık albümü irdelemek istedik.

        1- “İntro” (Orrobeatz)

        Orrobeatz'in hazırladığı intro kasvetli bir yapıda; albümün gümbür gümbür bir albüm olduğuna ve suikast.de'nin gümbür gümbür geldiğine işaret eden cinsten. İntro dinleyiciyi rahat yakalasa da bu kadar uzun süre boyunca fazla değişiklik göstermeden ilerlemesi eksi bir yön olmuş. Albümün uzunluğuna istinaden bu uzunlukta bir intro konmuş olabilir; ama 4,5 dakika yerine 2 - 2,5 dakika sürse daha iyi olurdu.
7/10

        2- BRS & Viconi - “Charged Up”

        “Charged Up”, “İntro”daki kasveti devam ettiren bir müziğe sahip. Şarkının girişindeki “Geçiyor günler monoton” cümlesi de beat'in monotonluğunun etkisiyle yazılmış gibi; verse'ün devamında da olay cümlelerine ağırlık verilerek hayatın gidişatı anlatılmış. İki sanatçı da beat'in atmosferine uygun olacak şekilde sert okumayı tercih etmiş ve müziğin ritmine güzel ayak uydurmuş; ama müzik sürekli aynı ritimde ilerlediği için sonlara doğru dinleyiciyi yorabilir. Albümün ısınma turunda yer almaya uygun bir şarkı.
8/10

        3- Çağrı Sinci & Narkoz - “Zamanın Az”

        “Zamanın Az”, isminin yarattığı beklentiye uygun bir içeriğe sahip. Çağrı Sinci dinleyiciye hitap ettiği didaktik bir verse girmiş, Narkoz da içinde bulunduğu piyasadan şikâyet eden satırlar yazmış. İki rapçinin sesleri birbirine benziyor diyebiliriz, bu açıdan da birbirlerini tamamlamışlar. Parçanın pek sivrilmeyen, hoş ve akılda kalıcı bir nakaratı var, sonda dört kere de tekrar etse olurmuş. Kafa dinlemelik, güzel bir şarkı. (Not: Aslında "Zamanın Az" bu albüm için kaydedilmiş bir şarkı değil, 2017 senesinde çıkmış bir şarkı. Daha önce resmî platformlarda yayınlanmamış bir iş olduğu için bu albümde yer verilmek istenmiş olabilir.])
9/10

        4- Erci E. & Capman (Hakan) - “Aydınlık”

        Albümün klip gelen şarkılarından olan “Aydınlık”ta iki old school isim, Cartel'den Erci E ve Cartel'in eski üyelerinden Capman Hakan bir araya gelmiş. Parça; müziğin, ritmin ve kelime oyunlarının öne geçtiği, eğlenceli bir şarkı olmuş. Çok üst düzey değil ama kendi türünde iyi.
7/10

        5- Flinta Family - “Geçse de Seneler”

        Beat Türk Halk müziğinden esintiler taşıyor, sözler de battle, protest ve storytelling rap özellikleri gösteriyor. Rap yaşantısını anlatan satırlar ve verilen mesajlar güzel, ama müziğin baskınlığı ve vokal kullanımı açısından biraz yorucu bir parça olmuş.
7,5/10

        6- Flowart - “Yalanlar”

        Bu şarkıyla albümün old school atmosferi -bir süreliğine- değişiyor. Flowart beat'le uyumlu olarak melankolik, bununla birlikte biraz umursamaz tavırla söylediği sözler yazmış. Bazı gerçeklerin farkında olmakla beraber bu gerçeklerden sıkılmışlığı yansıtmış; parçanın adının “Yalanlar” olması da bu noktayla epey uyumlu. Konu biraz dağınık işlenmiş, bu açıdan kafa karışıklığını yansıtan bir parça. Uzun yolda veya karanlık odada dinlemeye elverişli bir şarkı.
8,5/10

        7- Yuti - “Fokdat”

        Flowart'ın yatıştırıcı şarkısından sonra “Fokdat”la tekrar uyanışa geçiyoruz. Türkçe sözler az olduğu için parçanın önemli bir kısmını ritme ve müziğe odaklanarak dinliyoruz. Şarkı denge görevi görmesi açısından iki melankolik şarkının arasına konmuş gibi.
6/10

        8- Geeflow & Betül - “Baştan Sev”

        “Baştan Sev”, duygusal konulardan bahseden pop-rap türü bir parça olmuş. Geeflow'u genellikle tasavvufi rap'lerinden ve battle şarkılarından biliyoruz; “Baştan Sev” Geeflow'un alışılmışın dışına çıkması yönünden güzel bir şarkı olmuşsa da üst düzey bir şarkı olmamış. Parçanın başında direkt kapıyı çarpıp çıkmaktan bahsedilmesi mevzuya biraz ani bir giriş olmuş. Verse'ler Fresh B stilini hatırlatacak şekilde biraz hafifken nakaratın fazla derin olması parçada bir dengesizlik oluşturmuş; “Baştan Sev” ismindeki bir parçada verse'lerin de biraz daha ciddi yazılması icap ederdi diyebiliriz. (Verse'ler karşılıklı atışma şeklinde kurgulandığı için böyle olmuş aslında; ama bu nokta bizi pek yakalamadı.) Ayrıca parçada geçen “pesimist” ve “protest” kelimeleri rap'in alt türlerini hatırlatıyor; Geeflow'un bu tavırları eleştirmesi bu türlerdeki kimi rap'lerden de pek hazzetmediği şeklinde yorumlanabilir. Albümün duygusal yönünü güçlendirmek için yer alan bir parçaysa da bizce zayıf halka olmuş.
5/10

        9- Kaplan - “Yan”

        Hardcore-storytelling diyebileceğimiz bir şarkı olmuş “Yan”. Beat'e ve belki içeriğe uygun olarak biraz ağır aksak ilerleyen bir parça olmuş, sonlara doğru da brutal vokale geçiş yapılıyor; bu özellikler dolayısıyla dinleyicileri yorabilir. Rock'la rap'in harmanlanması adına güzel bir şarkı; ama bir albümde birbirinden epey uzağa düşen parçaların yer alması çeşitlilikten ziyade karmaşa yaratabiliyor.
7/10

        10- Kaplan & Deli MC - “Deliler”

        “Yan” parçasından sonra “Deliler” parçasının gelmesi; “Bir albümde birbirinden epey uzağa düşen parçaların yer alması çeşitlilikten ziyade karmaşa yaratabiliyor.” derken anlatmak istediğimiz şeyi çok güzel özetlemiş. “Deliler” old school atmosfere sahip bir parça. Tarz ve içerik açısından Türkçe rap'in ilk zamanlarını hatırlatması, nostaljik bir hava yaratması açısından albümde yer alması gerekli bir parça olabilir, ama Türkçe rap'in teknik açıdan geldiği noktayı hesaba katarak “Deliler”in bugünkü dinleyicilere fazla hitap etmeyebileceğini belirtelim.
6,5/10

        11- Knock Out & İmel - “Canlı Kadavra”

        Knock Out'un yakın zamanda çıkan Zor Zanaat albümünde de yer alan bir parça “Canlı Kadavra”. Knock Out SND Golden Tape'e kendi albümünden bir şarkı vermek yerine SND Golden Tape için kaydetmiş olduğu bir şarkıyı sonradan kendi albümüne de eklemiş olabilir; orasını bilemiyoruz. Knock Out old school rap'ten şaşmadan yoluna devam eden bir MC; ama şarkılarındaki old school hava “Deliler” parçasındaki gibi değil. Bu parça ise albümde rap dışı türlere yaklaşan parçalardan olmuş ve biraz deneysel bir tat veriyor. Bitişi biraz ani olan parça bizce orta seviyede kalmış.
6/10

        12- Kurşun - “Yaşamak Adına”

        Albümün hafiften hareketli ve yatıştırıcı şarkılarından biri “Yaşamak Adına”. Kurşun kelime seçiminde -alıştığımız şekilde- asonans ve aliterasyondan faydalanmış; bu tür kelimelerin kullanılmış olması ve beat mesajlara odaklı bir dinleme yapmayı güçleştiriyor diyebiliriz. Nakarat Kurşun'dan alıştığımız şekilde arabesk-pop tarzı, ama müziğe yakışan bir nakarat olmuş. Girişteki konuşma kısmı ise gereğinden fazla kısık kalmış diyebiliriz.
7,5/10

        13- Mahşer & Raca - “Eski Hamam Eski Tarz”

        “Eski Hamam Eski Tarz”, ismiyle oldschool tarzda olduğunun mesajını veriyor. Girişi ani olan parçanın inişli çıkışlı, hoş bir beat'i var. Müzik kirli okumaya pek elverişli değil, dolayısıyla ikinci verse daha rahat dinleniyor. Nakarat monoton olmuş ve şarkıyı aşağı çekmiş.
7,5/10

        14- Medusa - “Ötesi Yok”

        Medusa pop-rap türündeki bu şarkısıyla albümü tekrar duygusal tarafa çekiyor. Medusa'nın tarzını sevenlerce epey beğenilecek bir şarkı. Söz tekrarları rap'te çok hoş karşılanmayacak bir şeyse de böyle bir şarkıda rahatsız etmiyor. Rap açısından bakarsak 10 numara değil belki ama kendi tarzında değerlendirirsek 10 numara parça; Medusa albüm için elinden gelenin en iyisini yapmış. Son olarak belirtelim ki parçanın adı “Ötesi Yok” yerine “Ötesi Var mı?” olabilirmiş, zaten klibe de öyle yazılmış.
10/10

        15- Neşternino - “Blöf”

        Albümün hareketli şarkılarından olan “Blöf”, Mansur Ark tarzını hatırlatan bir parça olmuş diyebiliriz. Albümde her tattan şarkı barındırılması adına güzel bir görev ifa etmiş, ama pop-rap sevmeyenlere pek hitap edecek bir parça değil.
7,5/10

        16- Lisanz - “Killuminati”

        Lisanz grubundan, yabancı müzik piyasasını ve medyayı yönlendirdiği söylenen malum örgütü eleştiren protest bir parça. Her tarzda parçaya yer verilen böylesi bir albümde protest rap olmazsa olmaz idi, “Killuminati” de bu açığı kapatan şarkılardan olmuş. Parçanın iki kısma ayrılmasına çok gerek var mıydı bilemiyoruz, arka arkaya iki şarkı dinler gibi olduk.
7,5/10

        17- Forte - “Ne Fayda”

        Albümün battle parçalarından olan “Ne Fayda”, hoş ve biraz inişli çıkışlı bir beat'e sahip. Forte beat'in ritmine güzel ayak uydurmuş; ama özellikle beat'in sivrildiği noktalarda sözleri anlamak biraz zor. Kelime seçiminde ses benzerliklerinin gözetilmesi de ilk verse'te dinleyiciyi sözlere odaklanmadan dinlemeye sevk ediyor diyebiliriz. Forte “Bön bön bakanlara bir kutu göstermelik kafiye sunmam gerek.” derken ilk verse'te uyguladığı tekniği tarif ediyor gibi; ama “Sözüm öz” diyerek, kelimelere odaklı rap yaparken dahi mesaj kaygısını arka plana atmadığını belirtmek istemiş. Nakarat fazla sivrilmiyor ama hoş bir nakarat. “Ne Fayda”, ufak pürüzlerine rağmen albümdeki new school tarafı güçlendiren ve albümü taşıyan şarkılardan biri olmuş.
8/10

        18- Zeus & Medusa - “Sev ya da Sevme”

        Zeus ve Medusa'nın düeti albümdeki en sağlam parçalardan olmuş; Zeus beat'in kasvetine uygun olarak sert sözler ve karanlık bir okuma tercih etmiş. Nakarat duyguyu yumuşatarak denge görevi görüyor, bu kısımlarda beat biraz daha sadeleşebilirdi. Müzik albümün en iyilerinden, sade beat olarak da dinlenmeye elverişli.
9/10

        19- Nefes & Lunatic C. - “Selfmade”

        “Selfmade”albümdeki yabancı dil kanadını destekleyen şarkılardan; sözleri anlamadığımız için müziğe ve ritme göre puanlama yapacağız. Dinleyiciyi yakalasa da sonlara doğru yormaya başlıyor.
6,5/10

        20- Ruin - “Chromfelgen”

        Yine yabancı dilde bir parçayla devam ediyoruz. Bu parçanın müziği bizi bir önceki parçadakinden daha çok yakaladı; bununla birlikte müziğin sesinin bazı yerlerde sözleri biraz baskıladığını belirtelim. Nakarat da fazla tekrar edildiği için sonlara doğru yormaya başlıyor. “Charged Up”ın bir tık altında kaldığını söyleyebiliriz.
7,5/10

        21- Casus - “Yaz Kenara”

        Arabesk esintili beat çok hoş, Casus da bu beat üzerine melanko-protest sözler yazmış. Dinleyiciyi ritminden ziyade mesajlarıyla yakalamayı başaran bir parça olmuş, nakarat da olsa çok daha iyi olabilirmiş. Ayrıca albümün sonunda “Sakin Değil” yerine bu parça olsa daha iyi olabilirdi.
8,5/10

        22- Sansar Salvo - “Şip Şak”

        Sansar Salvo'dan değişik tatta bir şarkı gelmiş. Kesik kesik akan cümleler dinleyiciye farklı bir deneyim yaşatıyor denebilir. Bu parçaya da nakarat konmamış ve müzik ön plana geçirilmek istenmiş. Aman aman değilse de hoş bir parça.
7/10

        23- Kezzo - “Kaktüs”

        Tek verse ve nakarattan oluşan “Kaktüs”, albümdeki duygusal yönü kuvvetlendirmekle birlikte nakaratı biraz zayıf kalan bir parça olmuş. Sondaki sade müzik kısmında yapılan değişiklik de bize çok gerekli gelmedi. Bu kısım olmasaydı ve ikinci bir verse olsaydı şarkı 8 - 8,5 puan alabilirdi.
7,5/10

        24- Nasihat - “Borazan”

        Nasihat'ten Türkçe rap piyasasını eleştiren bir parça gelmiş. Beat gaza getiren cinsten, verilen mesajlar da önemli. Nakaratta “Hiphop” kelimesinin tekrarıyla âhenk sağlanması ilginç bir tercih olmuş. Güzel bir parça; albümün en iyilerinden.
9/10

        25- Faci A & Tura - “Geri Verin”

        Bir piyasa eleştirisi şarkısı daha; ama bu seferki daha hareketli. Ara ara küfredilmiş ama bu kadar sert tavırla söylenen bir şarkıda küfür sırıtmıyor diyebiliriz. Nakarat çok üst düzey değil ama “Geri verin” mesajının ön plana geçirilmesi açısından isabetli olmuş. Şarkının dinleyiciyi en çok yakalayan kısmı ilk verse diyebiliriz.
6,5/10

        26- Sayedar - “Sakin Değil”

        Sayedar'ın battle parçası verse'lerde bizi “Geri Verin” kadar yakalamasa da nakaratta öne geçmiş. Bu parçada da küfürler şarkıyı aşağı çekmiş, yoksa daha yüksek bir puan alabilirdi. Ayrıca albümün kapanışı daha yatıştırıcı bir şarkıyla yapılabilirdi; yukarıda da belirttiğimiz gibi “Yaz Kenara” albüm çıkışı için çok daha uygun bir parça.
6,5/10

        Albüm Ortalaması: 7,442... ~ 7,4

        Albümde epey farklı tarzlara yer verilmek istenmiş ve çeşitlilik adına karman çorman denebilecek bir albüm ortaya çıkmış. Tüm albümü baştan sona sırayla dinlemek epey yorucu olur; farklı ağırlık merkezlerini oluşturan parçaları ayrı ayrı playlist'ler hâlinde dinlemek daha iyi bir tercih olabilir. Albümde 8 ve üzeri puan alan 8 parça var; bunlar albümü taşıyan şarkılar olmuş. Tüm şarkıları puan sıralamasıyla vererek yazımızı noktalayalım (Aynı puanı alanları da kendimizce bir kıyasa tâbi tutuyoruz):

1- Medusa - “Ötesi Yok”
2- Zeus & Medusa - “Sev ya da Sevme”
3- Çağrı Sinci & Narkoz - “Zamanın Az”
4- Nasihat - “Borazan”
5- Flowart - “Yalanlar”
6- Casus - “Yaz Kenara”
7- Forte - “Ne Fayda”
8- BRS & Viconi - “Charged Up”
9- Kezzo - “Kaktüs”
10- Mahşer & Raca - “Eski Hamam Eski Tarz”
11- Ruin - “Chromfelgen”
12- Kurşun - “Yaşamak Adına”
13- Neşternino - “Blöf”
14- Flinta Family - “Geçse de Seneler”
15- Lisanz - “Killuminati”
16- "İntro" (Orrobeatz)
17- Erci E & Capman (Hakan) - “Aydınlık”
18- Sansar Salvo - “Şip Şak”
19- Kaplan - “Yan”
20- Sayedar - “Sakin Değil”
21- Faci A & Tura - “Geri Verin”
22- Kaplan & Deli MC - “Deliler”
23- Nefes & Lunatic C. - “Selfmade”
24- Knock Out - “Canlı Kadavra”
25- Yuti - “Fokdat”
26- Geeflow & Betül - “Baştan Sev”

13 Eylül 2020 Pazar

TÜRKÇE RAP'TE OKUL VE EĞİTİM SİSTEMİ ELEŞTİRİSİ

        İnsanı diğer canlılardan ayıran özellik düşünebilme yetisidir; bu yetinin ve diğer yetilerin geliştirilmesi için de eğitim gereklidir. İnsan ilk eğitimini aileden alır, daha sonra okul, kurs gibi eğitim öğretim kurumlarına gider.

        Eğitimin, işlevini düzgün bir şekilde yerine getirebilmesi düzgün planlanmasına ve bu planın düzgün şekilde işletilmesine bağlıdır. Kişiler arası farklılıkların gözlenip önemsendiği, öğretimin sınav odaklı olmadığı, fırsat eşitliğinin sağlandığı, eğitimin siyasi ve ideolojik kaygılarla yönlendirilmediği... bir eğitim sistemi pek çoklarının hayalidir. Türkçe rap sanatçılarımız da kimi zaman detaylı olarak, kimi zaman da satır aralarında bu mevzuya değinmiş ve eğitim sistemine dair eleştirilerini, şikâyetlerini dile getirmişler.

        Eğitim denince akla ilk gelen şey okuldur; okul denince de genellikle -üniversitelerin işleyişi kurum ve bölümlere göre farklılaşabildiği için- ilköğretim ve ortaöğretim kurumları akla gelir. Okullarla ilgili eleştiriler ders ve sınavlarla ilgili olabildiği gibi direkt kurumun işleyişiyle ilgili de olabilmekte. Kimi okullar belirli bir süreliğine, mazeret belirtmeksizin dışarı çıkışı yasakladığı için hapishaneye benzetilebiliyor:

Kapalı cezaevi gibi okullar
Tecritte hissettirir gardiyan sınıfta
(Zen-G - “Çomak”)

Her dakika kontrol, kamera çalıştır
(Zen-G - “Çomak”)

Karakol mu, okul mu? (...)
(Rashness & Aşıl - “Kaos” [Rashness])

Sonra dedim boş ver okulu, mapuslardan farkı yok
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

        Muhalif de okulu hapishaneye benzetmiş, ama onun gerekçesi daha farklı:

Okul beyin yıkama seanslarına “ders” denen kodes.
(Muhalif - “Denklem”)

        Kiliseler ve Liseler isimli grup da okulun tek olumlu yanının arkadaşlıklar olduğunu belirtmiş:

Okulu geçelim, orası tam bir felâket
Arkadaşlar da olmasa insana işletir cinayet
(Kiliseler ve Liseler - “Öz-günüm”)

        Şu satırlarda da okul, bahar kokusunun zıddı olarak kullanılmış:

Ne acı ne zevk ne okul ne bahar kokusu
Hiçbirini hak ettiğimi düşünmüyorum doğrusu
(Kiliseler ve Liseler - “Bırakın Beni”)

        Zen-G'den kantinlerle ilgili bir eleştiri gelmiş:

Zoraki kantinlerde sağlıksız atıştır
Üç liraya hamburger, Mc Donalds ile yarışır
(Zen-G - “Çomak”)

        Red, okulun hayatla alakasının olmadığını belirtmiş:

Cevabı bilenlerin parmak kaldırdığı bi' yer (saçma)
Hayatla alakası yoktan daha az
(Anıl Piyancı & Red & İndigo - “Okul” [Red])

        Norm da okulun insanın çocukluğunu yaşamasına engel olduğunu düşünüyor:

Tanrı'nın bu sanatını insan harbi zorlamış
Yapmacık bi' sistemin hiçbi' amacı kalmamış
Hayat tiyatro sahnesi, dünya oyun bahçesi
Oynayan çocukların neden sıfırlı karnesi?
(Norm Ender - “Sözlerimi Geri Alamam”)

        Hayatla alaka denince insanın aklına hayat okulu kavramı geliyor tabii. Rapçiler hayatla alakasız okullardan ziyade hayatın kendisinden bir şeyler öğrendiklerini söylüyorlar:

Kulaklarımda senfoni; çocuk, silah, siren sesi
Dudaklarımda bir küfür ki bak hayat fakültesi
Master'ım bu burjuva, sanatta gerçek arıyorsan
Gözlerimde cümle çok, yazma dilimi biliyorsan
(Norm Ender - “Çıktık Yine Yollara”)

Birden öğretmen sokaklar oldu ki okuldan zordu
Küçük beyinler yanlış bilgi dolu, zihinler yorgun
Omuzlar çökmüş; düz bi' sırt gösterin bana
Robotik bir gülücük konmuş asık suratlara
(...)
Ve şimdi hayat okulunda ilk yılımdayım, öğreniyorum
Ama o kadar çok yalan var ki öğrenmek istemiyorum
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

Hocam 100 verdi, Tanrı tuttu 100'ü sildi
(“Okul” [Red])

Hayat okulundan geçtik, yemezler
(Fuat & Ceza - “Sıkuul of Hardnaks” [Fuat])

        Okullarda kişisel farklılıkların ve yeteneklerin önemsenmemesi de büyük bir sorun:

İlkokulumu boyadım kendim sprey boyayla
Temizlendi okulum dört milyon kovayla
Vandalizm bu değilse ne
(İndigo - “Rapi Bilcen”)

Kimim ben ve nerede o aradığım tatlı huzur
Bütün yetilerimi çekip aldı benden sanki okul
(Kiliseler ve Liseler - “Öz-günüm”)

        Ders kitapları dolayısıyla ağırlık yapan çanta da unutulmamış:

Sırtımda çanta var, devenin hörgücü
(Zen-G - “Çomak”)

        Okullardaki kılık kıyafet uygulamasından da hazzedilmiyor:

Herkes tek tip giyiniyo', niye
Fakir zengini kıskanmasın diye, tabii yerse
Yemedik, mecbur eğdik boyun
(“Okul” [İndigo])

Öğretmenime karşı çıktım, ben özgürüm! Köle miyim ben?
Bu kravatı takmazsan seni bi' daha görmiyim len”
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

        Da Poet ise kılık kıyafetinin düzgün olduğunu, ama asıl önemli olanın o olmadığını dile getirmiş:

Lise gömleği gibi derli toplu olmadı aklımın içi
(Da Poet - “Lise Gömleği”)

        Kılık kıyafet kurallarına karşı hareket etmek bazı kötü yaptırımlara sebep olabilmekte:

Yazık bu canlara, neymiş, onlar “gelecek”miş
Gömleği içine sokmazsa iyi bir tokat gelecekmiş
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

Sıraya geçice'm ama, yine yok kravat
Hemen düşünüp o anda hocaya bi' yalan at
Hocam valla...” “Kaçıncı oldu?” der, “Anıl bana bak”
Tekrar edersem eğer acımadan atacak
Olan oldu sonunda, ben yedim tekme
(“Okul” [Anıl Piyancı])

        Öğretmenlerin dayakçılığı sadece kılık kıyafet yönetmeliğine karşı gelinmesinden kaynaklanmıyor tabii ki; çeşitli sebeplerle dayağa başvurulabiliyor / başvurulabiliyordu maalesef. Rapçilerimiz bu konuda da oldukça dolu:

Hoca tokadıyla pervanecesine ters dönen öğrenciler
Sizi üniversiteden değil toplama kampından gönderdiler
(...)
Saçını süpürge eden anneler
çocukları okula dayakla disiplin için gönderdiler
(“Sıkuul of Hardnaks” [Fuat])

Pergelleri bize cengâver gibi tanıtan
T cetvellerini kaldırıp kafamıza vuran
işkenceci eğitim; diplomatik eziklikte
boyun eğdiren insan
Vurduğu yerde gül mü bitmiş
Kâbusa döndü her gecem
(“Sıkuul of Hardnaks” [Ceza])

        Şiddetin sadece fiziksel olanından değil, psikolojik olanından da şikâyet edilmiş:

Beynine kazma vurdular her derste
Fazla var sende, azma lan.” dediler, sevdiremediler
Güldüremediler
Uğraştılar ama öldüremediler
(“Sıkuul of Hardnaks” [Ceza])

Kızarlar bana söylediğimde “Sen dayakçısın.”
Notla tehdit var, “Sınıfta kalmaya meraklısın.”
(Zen-G - “Çomak”)

Dersi vereni sallamazsan kaybederdin
çünkü yazılı sonucu verilen not değil, hayat yolundu
(Saian - “Sistem ve Sitem”)

Bi' öğretmenim arkadaşıma dedi “s**tir ol git kal**k.”
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

Göze batınca, susmayınca bana da kanca taktılar
Sanki şimdi susuyorum, korkmam hiçbir kaçıktan
Ben bir mumdum aslanım, beni de böyle yaktılar
Ben de hırs yapıp bitirdim okulu sonra açıktan
(Norm Ender - “Sözlerimi Geri Alamam”)

        Öğretmenlere yönelik eleştiriler sadece şiddet konusuyla sınırlı değil. Örneğin Sokrat St öğretmenlerin meslekleriyle ilgili motivasyondan yoksun olduklarını dile getirmiş:

Öğretmen atanacak ama arası yok
(Şanışer vd. - “Susamam” [Sokrat St])

        Ais Ezhel de öğretmenlerin velilerle ilişkilerindeki samimiyetinden şüphe etmekte:

Hocalar ailelere yalakadır, hepsinin bi' çıkarı vardır
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

        Zen-G, öğrencilerin okul nöbetçisi yapılmasını öğretmenlere hizmet olarak nitelemiş:

Bugün nöbetçiyim, öğretmen ayakçısı
(Zen-G - “Çomak”)

        Red, öğretmenlerin kendi branşlarında iyi olmalarına rağmen “hayat bilgisi”nde (öğrenci psikolojisinden anlama ve ona rehberlik edebilme, insanlarla iyi ilişkiler kurma, dersleri hayatla ilişkili şekilde işleme vs.) zayıf olduklarına değinmiş:

Branşında iyi hocalar, eksik hayat bilgisiyle
betondan bi' çöplükte yoktan doğamaz
(“Okul” [Red])

        İndigo bazı üniversite hocalarıyla ilgili haklı bir tespitte bulunmuş:

Öğretmen girer der ki “Gençler ben öğretmem,
Burası lise değil, içeriği de sen ögren'cen
Ben konu başlığıyla yetinirim zaten
Makale yaz'ca'm, benim için angarya ögrenciler.”
(İndigo - “Oku Genç”)

        Saian üniversite hocalarından da azar işitilebileceğini belirtmiş:

Mevzubahis okul sana hiçbir b*k vermemiştir, profesörden papari yersin, notun hep asgari
(Saian - “Varolmanın Karşı Konulmaz Hafifliği”)

        Sagopa ve Muhalif de öğretmenleri ideolojik fikirleri dolayısıyla eleştirmişler:

Barış hududuna mermi atanların akıbetini yazan hocalarım oldu savaş yanlısı
(Sagopa Kajmer - “Didaktik Kitaplar”)

El kadar bebeye siyâset dayatan öğretmen düzenbaz
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        Kiliseler ve Liseler grubu da öğrencilerin düşüncelerinin ve davranışlarının belli kalıplara göre şekillendirildiği eğitim sistemine karşı kendi yaptıkları “uyandırma servisi”nden öğretmenlerin hazzetmeyeceğini belirtmiş:

Başka çıkış yok, dinle beni
En korktuğun şey benim vazifemdir
Kirli beyinleri yıkarım ben
Bunu ister ne patronun ne de öğretmenin
(Kiliseler ve Liseler - “Cehennemin”)

        Bu ve bu gibi sebeplerle öğretmenlere bazı yakıştırmalar da yapılmış:

Öğrenmek güzel ama öğretmen öcü
(Zen-G - “Çomak”)

Mükemmel öğretmenler de var ama çoğu hıyardır
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

        Yine bu ve bu gibi sebeplerle öğretmenlerin gereksiz insanlar olduğunu düşünen rapçilerimiz olmuş:

Hayat kumardır, oyna 21 tutmaz blackjack
Hayat kader senindir, evrendedir tek gerçek
Öğretmek için hiç gerek yoktur öğretmene
Okuldan attılar ama devam ettim öğrenmeye
Okumamak belki öğretmişti bana okumayı
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

Ne okulu len? Okula uymadım hiç
Zihnimi ben yönlendirdiğimden öğretmene gerek duymadım hiç
(Contra - “Kibir”)

        Fuat öğretmenlere o kadar kızgın ki şöyle bir tasarıda bulunuyor:

24 Kasım olursa kara çelenk gönder
(“Sıkuul of Hardnaks” [Fuat])

        Ais Ezhel'se hocaların şerrinden Allah'a sığınmış:

Dualarımla Tanrı'm uzak tut beni hocalardan
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

        Ezhel'in dediği gibi “mükemmel öğretmenler de var”dır tabii; mükemmel olmasalar da işini iyi yapanlar da vardır. Rap müzik bize bardağın boş tarafını gösteriyor ki o boşluk dolsun. Hatta konuyla alakalı olmayan bir şarkısında Sokrat St şöyle diyor: “Bardağın dolu tarafına bakamam aga, bana geriye kalan o yarıyı doldur.” (Patron & Sokrat St - “Olmaz”) (Bardağın dolu tarafına -eğitimin önem ve gerekliliğinden bahseden şarkılara- yazımızın sonunda değineceğiz.)

        Okullarla ve eğitimle ilgili bir diğer eleştiri konusu da maliyet. Kırtasiye malzemeleri, kılık kıyafet vb. için yapılan harcamalar sebebiyle öğrencilerin ve velilerin sırtına epey yük binmekte:

İlkokulda mecbur edilen yakası bembeyaz bi' mavi önlük el yakardı
(Saian - “Sistem ve Sitem”)

Zarfa koyduğum parayı haram ettim
Müdürün cebine girenin
Hepsini zıkkım döktüm
(“Sıkuul of Hardnaks” [Ceza])

Yardım adı altında toplanan paralar
Spor ayakkabı yasak ama cepte para var
Üstüne yazı yazma, eskimesin sıralar
Karne için bile para lazım bu aralar
(...)
Öğretmen satıcı, öğrenci müşteri
Biz sadece parasız eğitim istedik!
(Zen-G - “Çomak”)

        Ceza paralı eğitimin, işlevini tam olarak yerine getiremeyeceğini düşünüyor:

İnsan paralı eğitimle ne kadar âlim olabilir bilmem ama böyle giderse geri kafalı adamlar çoğalacaklar herhâlde bu memlekette.
(Ceza - “Tek Bir İhtimal Var”)

        Eğitimin maliyetli bir iş olması fırsat eşitsizliğini de beraberinde getirmekte; rapçiler bu konuda da şikâyetçi:

Kayıt parası istediler
Gücü yeten ailelere
özel kolej diktiler
Züğürtlerin yüzüne dahi tükürmediler
(“Sıkuul of Hardnaks” [Fuat])

Mezun olacağım
Cash para, diploma ver bana
Para yoksa ter dökmeliyim
Eğitimde fırsat eşitliğini fırsata çeviren bi' üniversiteliyim
(...)
Sokak başı üniversite, ama köy okulları çok terste
(...)
Zengin, fakir ayrı
Torpile ya da parasına göre kayırır
Eğitim endüstridir
İnşaattan rant sağlamakla aynı
Kiminin kitap alacak bi' parası yok
(“Susamam” - [Sokrat St])

Para her daim sayılı olduğundan fakülteye vasıta tabanvay
(İndigo - “Oku Genç”)

        Fırsat eşitsizliği öğrencilerin psikolojisini, arkadaşlıklarını da etkileyen bir olgu:

Otobüsten iniyo'duk, servisten
yükselir kahkaha, bizde yok neşe
(“Okul” [İndigo])

        Fırsat eşitsizliği sadece varlıklı ve yoksul ailelerin farkından kaynaklanmıyor:

Mültecîler sınavsız girer; devlet öder bursu, harcı
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        Sırat, üniversitelerde yaz okulu için istenen paralara ve özel üniversiteye giden öğrencilerin kibirli tavırlarına şöyle tepki vermiş:

Ne faşistim ne komünist, sadece parasızım!
S**eyim istediğiniz yaz okulu parasını!
Özel üniversitelinin anlamsız havasını!
(Sırat - “Bu İşler”)

        Fuat da öğrencilerin hava atma meselesine değinmiş:

Hava atmak mı üniversiteye gitmenin sebebi?
(“Sıkuul of Hardnaks” [Fuat])

        Muhalif de olan haricinde olması gerekenin ne olduğuna değinmiş:

Birisi kıytırık bi' devlet okulunun birincisi
Birisi pahalı bir kolejin şımarık öğrencisi
Fırsat eşitliği olmadan aynı sınava girmemeli
Âdil değil bu sistem; yok bu terâzinin dengesi
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        Üniversitelerle ilgili eleştiriler de var. İndigo, buranın bir bilgi yuvası olmaktan çok bir devlet kurumuna benzediğinden ve öğrencilerin beklediğini veremediğinden bahsetmiş:

Derse girince anlıyo'sun ki önceden kurduğun planlar uygulamak için fazla ütopik
Burası bildiğin devlet kurumu gibi, idare edilen büyük çapta lise, işler bürokratik.
(İndigo - “Oku Genç”)

        Mehmet Toksoy akademik kadroların durumunu eleştirmiş:

Bilgi erdem yok eder bu Şengör gibi domuzlarda
Buna alkış tutanlarsa akademide omuzlarda!
(Mehmet Toksoy - “Normalliğin Deliliği”)

        Joker, öğrencileriyle flört eden hocaları / hocalarıyla flört eden öğrencileri eleştirmiş:

Neden kızlar üniversitede profesörlerin kolunda?
(Joker - “Bang Bang”)

        Sırat da üniversitelerdeki kamplaşmaları ve buna ses çıkarmayan üniversite yönetimlerini eleştirmiş:

Fakültem konser afişlerimi yırtar ama
bölücü bölümün eylemlerine karşı susar!
(Sırat - “Bu İşler”)

        Fuat polis kolejleriyle ilgili bir eleştiride bulunmuş:

Polis kolejinde öğretilen
rüşvet mi yoksa işkence mi?
(“Sıkuul of Hardnaks” [Fuat])

        Muhalif de teknik liselerle ilgili bir eleştiri yapmış:

Bilim ve teknikten bîhaberdir yüzlerce teknik lise
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        Bilimden uzaklaşanlar sadece eğitim kurumları değil, eğitime destek verdiği kabul edilen kurumlarda da benzer aksaklıklar mevcut:

Bilime değer vermediğimiz örneklerle kanıtlı
Okunmuş pirinçle üflenmiş peynir proje sayıldı
Hayvanat bahçesinden gelen birisi başkan yapıldı
O TÜBİTAK'ın reddettiği gençler dünyâca tanındı
(Muhalif - “Hayır”)

        Eğitim öğretim kurumlarında, işe alımlarda ve atamalarda başvurulabilen torpil de eleştiri konusu ediliyor:

Devir oldu torpil avı, bolca sövün
(Ressira - “Where is My Money?”)

Milletvekili bi' tanıdık mı, vov!
Beni anlaman da bu mantıkla zor
(“Susamam” [Sokrat St])

        Eğitimin süresi de rapçilerin eleştiri konusu yaptığı hususlardan. Derslerin erken saatte başlamasından hazzedilmiyor:

Alınır bir ton kitap, hepsi birbirinden berbat
Bir de bütün bu hiçbir şey için erken kalk
(İndigo - “Oku Genç”)

Çalar saatin sabah 6'da çalışır
(Zen-G - “Çomak”)

Sabah uyandım, çünkü kural varsa uyarsın
(...)
Sabah alarmla kalkacaksam akşam huzurlu yatmıyorum.
(Kiliseler ve Liseler - “Öz-günüm”)

        Anıl Piyancı da meseleye alaycı bir şekilde yaklaşmış:

Sabahın köründe kalkıp okula
gitmek zor gelirdi benim k*çıma
Her gün saat 7, bakıyorum aynaya
Dönmek istiyorum geri yatağa
Ama yap'çak bi' şey yok, devamsızlığım çok
Okuldan atılsam ailem olur şok
(“Okul” [Anıl Piyancı])

        Eğitim uzun yıllar alan bir süreçtir; Saian da daha çocukluğunu yaşayamadan okula başlamış olmasından şikâyetçi:

İlkokulda başladım ben
Gözümü açtım okuma yazma gördü gözlerim
ki memlekette yanlış eğitim orada başlamıştı
(Saian - “Sistem ve Sitem”)

        Sagopa da eğitimin uzun sürmesinden yakınmış:

Bir okumuşum tam on beş sene sürece
(Sagopa Kajmer - “Didaktik Kitaplar”)

        Eğitimin standart süresi aşıldığında durum daha kötü oluyor tabii; bu durum kişinin psikolojisini olumsuz etkilemesi yanında ailevi problemlere de yol açabiliyor:

Şu an 26 yaşındayım, mezuniyet 27 (Oha!)
Bölüm beş seneydi, dokuz oldu; senenin sonunda
(Çüş!) Yeter artık oğlum lan!” di'cek babam
O demeden geçir'ce'm bi' ip boynumdan
(“Okul” [İndigo])

        Sonunda istenen / beklenen karşılık alınsa bunlardan bu kadar şikâyetçi olunmayabilir ve meseleye “Dikensiz gül olmaz.” mantığında yaklaşılabilir; ama durum öyle değil maalesef. Okuyanın istediğine erişememesi bir tarafa, başka yollardan çok daha iyi imkânlara erişen insanların varlığı da öğrencilerin psikolojisini kötü etkilemekte:

Tasa mı kaldı bak o popçuda
Topçular ise sakat işe kondular
11 sene okudu bu devlet insanı
Ne ev ne araba ne parası var
(Ressira - “Where is My Money?”)

        Eğitimin meslek odaklı olması ayrı bir sorunken, odaklandığı şeyi de düzgün yapamaması, sorunu tepeden yuvarlanan kar topu misali büyütüyor. Zen-G, eğitimin meslek odaklı olmasından ve icra edilecek mesleğin elle tutulur bir getirisinin olmamasından şikâyetçi:

Öğrenci stajyer, ucuz iş gücü
(Zen-G - “Çomak”)

        İstihdam sorunu direkt olarak eğitimle ilgili bir sorun değilse de eğitimin işlevsizleşmesi demek olan bir sorun:

Oku genç, askerisin işsiz ordusunun
(İndigo - “Oku Genç”)

Hayatta kastırdın, paranı bastırdın
Bir sürü diploma aldın, bu da senin master'ın (Klipte el hareketi çekiyor)
Çeyrek asır okuduktan sonra işsiz kalırsın
Sebep: “Maalesef bizim için çok yaşlısın.”
(Dr. Fuchs & Ses-Kes - “İnsanlık Bitiyor” [Fuchs])

Ne büyük ülkeyiz ki işsizlerimiz yüksek lisanslı
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        İnsanlar işsiz kalmak istemiyorlarsa okudukları alanda çalışmayıp, asgari ücrete talim etmek zorundalar:

Ben mezun oldum
Yarattığınız sistem yüzünden bi' serseriyim
Ben mezun oldum
Ya kasiyer olayım ya da sinemada sana yer göstereyim
(“Susamam” [Sokrat St])

        Bu durum, gençlerin stresli olmalarına ve gelecekten umudu kesmelerine yol açıyor:

Gelecek kaygısı durumum berbat.
(Gizem - “P.I.M”)

Anladım ki hayatımın cehennemden farkı yok
Gelecek kaygısıyla az mı ağladım ben yere çöküp de
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

        Kendine gelecek kuramamak sadece istihdam sorunundan kaynaklanmıyor tabii. Borz Amedra, önceden belirlenmiş bir çizgi üzerinde yürütülen gençlerin kendi kararlarını almakta ve kendi ayakları üzerinde durmakta zorlanacağını söylüyor:

Öğreneceğim her şeyi siz seçiyorsunuz
Kendine kurayım nasıl gelecek?
(Borz Amedra - “Ütopya”)

        Dersler ve sınavlarla ilgili de epey eleştiri var. Norm'dan fizik dersiyle ilgili esprili bir eleştiri gelmiş:

Hep kötüydü derslerim, komikti okul yıllarım
Fiziği sevmemiştim hiç, dedim ki “Bomba yapmıcam”
Evrenin bu sorununu duygusal cevapladım
Çok güzeldi esprim de sevmemişti kel hocam
(Norm Ender - “Sözlerimi Geri Alamam”)

        Bir diğer ders de Zen-G'den eleştiri almış:

Beden dersindeki hayali toplar
Öğretmen ister, başkan parayı toplar
(Zen-G - “Çomak”)

        Ais Ezhel, derslerin hepsini sıkıcı bulduğu için şöyle bir cümle kurmuş:

Ders zilinin çaldığına kim sevinmiştir ki
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

        Saian da yabancı dil derslerini / yabancı dille verilen dersleri eleştiriyor:

Zaten ilkokul biterken adres belli oldu
Türkçe haricinde herhangi bir dille verilen eğitimdi
Çok severdi devletin bakanları, zorla kafama teptiler
Bu İngilizce, Almanca; anlamam da
(Saian - “Sistem ve Sitem”)

        Okullarda derslerin nitelikli işlen/e/memesi sebebiyle gençlerin başka arayışlara girmesinden de şikâyetçi olunuyor:

Dershânelere mecbûr kılar müfredât ve tedrisat
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        Eğitimin sınav ve not odaklı olması da rapçilerimiz tarafından eleştirilen önemli bir husus:

Derste görmediğin yerlerden sınavda sorumlusun
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

Onlarca sınav, gencecik beyinler için cinâyet
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        Eğitimin sınav odaklı olması, gençlerin test kitaplarından kafalarını kaldıramamalarına yol açıyor:

Lise çağlarında çağlamak değildi, test çözerdim
Her bi' soruda düşlerim uzar giderdi
Hayaller yasak, mutluluk yalan, lise bitti
(Saian - “Sistem ve Sitem”)

        Sagopa da okuldan mezun olmayı sınav kâğıtlarından kurtulma olarak nitelemiş:

Bilgilerimi çöpe attığım defterlerimde bıraktım
Ve soru kâğıtları artık yok önümde
(Sagopa Kajmer - “Didaktik Kitaplar”)

        Mezuniyete kadar da teneffüsler ve gün bitişleri kısa süreli birer kurtuluş vesilesi oluyor:

Bak, yüzüme gelemeyen tebessümü
teneffüste buldum, coştum
(“Sıkuul of Hardnaks” - “Ceza”)

Dersler biter nihayet, kurtuluruz
Dönebiliriz artık inimize, ah ne memnunuz!
(Kiliseler ve Liseler - “Öz-günüm”)

        Notlarla ve bir iki sınavla (liseye giriş sınavı, üniversiteye giriş sınavı vs.) geleceğin şekillenmesi meselesi de son derece can sıkıcı; Saian bu konuda da sitem ediyor:

Dersi vereni sallamazsan kaybederdin
çünkü yazılı sonucu verilen not değil, hayat yolundu
(Saian - “Sistem ve Sitem”)

        Mehmet Toksoy da bir çağrıda bulunmuş:

Tek sınavla geleceğe jop sokmayın
(Mehmet Toksoy - “Dejenere”)

        Özellikle bu “geleceği şekillendiren” sınavlarda kaçınılmaz olarak tercih edilen test tekniği, Ais Ezhel'i de şıklı sözler yazmaya sevk etmiş:

Dedim ya hayat b*ktan moruk, hayat cehennemin dibidir
Aşağıdakilerden hangisi doğru şık ve rey MC?

A) Ölüm
B) Zulüm
C) Acı
D) Hepsi
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

        Eğitimin sınav odaklı oluşu, kontenjanların ve istihdamın yeterli olmayışı insanları bir tür yarış içerisine sokmakta. Bu konuda da Zen-G ve İndigo şöyle diyorlar:

Kankalar sınavda birbiriyle yarışır
(Zen-G - “Çomak”)

Bütün eski öğretiler miadını doldurdu
Herkes yarış yapıyo', kim daha acımasız
Zarar verme üstüne kurulu bir sistem bu
İnsanları bölerek acılı ya da acısız
(İndigo - “Oku Genç”)

        Sınavdan geçmeye odaklı bir eğitim, uzun vadede de diploma almaya odaklı bir eğitim demek. Rapçilerin gözünde diploma da değersiz, işlevini yitirmiş bir şey tabii:

Okusam ne olacak be, ne yapıca'm bu diplomayla!
Ne farkı kaldı bunun geleceğimi karartmaktan?!
(Sokrat St & Burak Alkın & Contra - “Zor Bir Gün” [Sokrat St])

Hedef diplomaysa geri gelsin çocukluk
(Mehmet Toksoy - “Aykırı”)

        Yüksek öğrenim görmek, diploma sahibi olmak, yabancı dil bilmek vs. elbette insanın gerçek anlamda donanımlı olacağı anlamına gelmiyor. İndigo ile Kiliseler ve Liseler grubu işin bu noktasına değinmişler:

Birçok hıyarla tanıştım iki yabancı dil bilen
Bir ton kıskanç gördüm imrenerek diş bileyen
Kompleks yaptılar kendilerini küçük görüp
Kâğıt parçasından ibaret sandı dünyayı
(İndigo - “Oku Genç”)

Öyleyse azizim dile gelsin hakikat, görelim kim kimin nesi
Zenginken birisi nutuk atıyorsa bilin ki onun sesi bir desisedir
Bir kurum ve kuruluşa bağlıyken debdebe değil de nedir sevgisi
Mühim değil asla diploması, saçlarını ağartması, ne çok şey bilmesi

Okuma mı bilirdi Ebu Zerr; parası, arkası mı vardı?
Onda bir mavzer cesameti, kanayan yarası, bir davası vardı
İstedi ki ortada sınıf, sınır, sömürü ve savaş kalmasın
İstedi ki bu düzen böyle gitmesin, karanlıklar aydınlansın

Aydınsa sosyal statüsünü bırakıp yerine vicdan koyacaktır
Aydınsa halk gibi yarı tok yarı aç, mülksüz ve namsız yaşayacaktır
Aydınsa bilginin önüne özünü ve bilincini koyacaktır

(...)

Ey aydın geçinen ahmak cahil,
Ebu Cehil de üç dil bilirdi
Fakat hakikati söyleyen o değil,
Okumayı bilmeyen Ebu Zerr'di

Yani halkın kahrını çekmeli aydın
Onu tanımalı ki yapmasın yanlış.
Üstten bakabilsin fakat yine de
Halkla dost olsun, onu bırakmasın yalnız.

Sevsin halkı
Fakat onu sevmek falan olmaz, diyor Anton Çehov
Çünkü kusuruyla seversin birini,
Oysa senin onu düzeltmen gerekiyor
ki kendi yanlışını doğrulamasın halk başka yanlışlarla
(Kiliseler ve Liseler - “Aydın”)

        Eski nesilden insanlar yüksek öğrenim okumamış ve bu yüzden iyi ekonomik şartlara erişememiş oldukları için kendi çocuklarına okuma konusunda sık sık telkin vermektedirler. Eğitim öğretim kurumlarının artması, zorunlu eğitim süresinin uzaması, iş bulabilmek için aranan niteliklerin gün geçtikçe artması gibi sebepler de gençlerin yüksek öğrenime yönelmesini kaçınılmaz kılmıştır; ancak bu sefer de durum, “1. köprü doludur.” diye düşünerek 2. köprüye yönelen araçların orayı tıkaması kabilinden, yeni bir tıkanıklığa evrilmiştir. İndigo da günümüz şartlarına bakarak, anne babaların yüksek öğrenime ve diplomaya yükledikleri anlamla alay etmekte:

Çok mu istiyo'n üniversiteyi?
Çok istiyo'm.
Niye?
Okumazsam aç kalırım, kız vermezler bana. N'apacağım peki? Okumak zorundayım. Okumalıyım.

Üniversite okumak birçoğunun hayalidir
Çünkü diplomayla her kapı açık bayağı, denir
Yalanlara kanan gençler eğitimi seçer
(...)
Birçok insanın yoktur yüksek okul diploması
Bizde de olmazsa yaramayız hiçbir b**a
Derler ki “Olmamasının sıkıntısını çektim,
olsaydı daha yükseklere terfi et'çektim”
(İndigo - “Oku Genç”)

        Fuat da annesinin okulla ilgili ısrarlarını “başının etini yemek” olarak nitelendirmiş:

Okul okul, dedin
Başımın etini yedin
(“Sıkuul of Hardnaks” [Fuat])

        Mahzen de benzer bir sitemde bulunmuş:

Elini cebine götür, son kuruşunla yetin,
Anan baban elli defa sana “Oku” dedi,
Sen de dedin “Fame ol'ca'm ya da b**u yedim.”
Bu satırda konu benim bro, konu derin!
(Mahzen - “Kan Nehri”)

        Gençlerin anne babaların yönlendirmesiyle hareket etmeleri, onların istediği bölümü okumaları ve onların istediği mesleği icra etmeleri şeklinde tezahür edebiliyor. Böyle olmasa bile bu yönde bir baskıya maruz kalabiliyorlar. Her kafadan bir ses çıkıyorsa durum daha da vahim hâle geliyor ve ortaya ne istediğinin önemsenmediğini, ailesinin onu anlamadığını ve ona gerçekten değer vermediğini düşünmeye başlayan ve kendisini bu dünyada fazlalıkmış gibi hisseden bir birey çıkıyor:

Oku genç, annenler anlatıp gurur duysun
(İndigo - “Oku Genç”)

Aileler çocuğuna bağırır, yarın sınavları vardır
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

Karne kokusu, gençler intihar eder
Babamın elinde kemer
(“Sıkuul of Hardnaks” [Fuat])

Bi' not kırıksa çocuğun tek işi torna yâhut têsisat
Kimisi karne baskısından odaya kapanıp intizâr eder
..ve kimisi “hayat bilgisi”nden çakıp intihar
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

Hayaller yasak, mutluluk yalan, lise bitti
Sonra başka seçenek kalmamış bana
Doktor oluca'n.” derdi bana annem,
Babama sorsan “Doktor olma, mühendis ol.”
(Saian - “Sistem ve Sitem”)

Ailem dedi ki bana
Boş durmak olmaz”
Gerekiyo'du para kazanmak
Benim işim değildi patates kızartmak
Bıktırdım oradaki müdürü bir buçuk ayda
Balık restoranında yıkadım bardak
Ama dayandım ona da bir hafta
Anladım benden barmen olmayacağını
Bardan içkileri çaldığım anda
(Stabil - “Serseri Bey”)

Benim için hoş hava, benim işim boşlamak
Ama olmaz Anıl, kalk okula koş,
Yolunu tut okuyup, adam ol mecbur”
Benden olmaz ki devlete memur
(“Okul” [Anıl Piyancı])

Gençler uçurumun eşiğindeler
Ama bu senin suçun değil yeğen
Çünkü fikir üret isterdi fikri hür olsaydı eğer senin peder
(Contra - “Kibir”)

        Ailenin kişiyi yanlış yönlendirmesi ve bunun kişide açtığı yaralar Sehabe'nin “Babalar da Büyür” parçasında ana konu olarak işlenmiş:

Beni yıkamacı, yağlamacıya verdin yaşım yedi
Sokakta top oynayacakken sanayideydim
Hayatı öğrensinler yazları çalışarak” dedin
Bi' şey yapmak istedin de bu doğru değildi

Sana karşı çıkmak gücüm ve huyum değildi
Marangoza verdin sekizde, bu oyun değildi
Eti senin, kemiği benim” diye el sıkıştınız
Ben kurbanlık koyun değildim

Ertesi yıl marangoz, yine bobinaj, seramik
Her yaz böyle devam ettik
(...)

Bu bence fazlaydı ve doğru değildi
Zorla çalıştırdın, sağduyulu değildin
Bütün mahalle üzülür ve sana kızardı
Ama sen çalışkandın, hep hırslandın

Neden psikolog değilsin?” sorusu çok bak baba
Müziği seçtim diyorum, idealist olmak falan
Anlayacağın cevabım hep melekti
Çünkü çalışmaktan her zaman nefret ettim

(...)

Sustum bu seni rahatsız etmedi
Beni anlamayacağın için bahsetmedim
Çünkü sen de öyle büyümüşsün, haklıydın
Haklı sayılmasan da farklıydı

Hiçbi' yağmur ruhumu temizlemiyo'du
Üzüldüğümü falan görmenizi istemiyo'dum
Hayat ölüm gibiydi, belki son andaydım
Bi' yıl ne sizle oturdum, ne de salondaydım

Benim gibi bir değil, binlerce var
Soru bile sormadan dinler cevap
Tembellik değil bizim istediğimiz
Sadece sormalıydın ne istediğimi

Biri traktör tepesi, biri tarlada
Biri çay toplar koparmadan
Biri inşaatta, biri hayvan bakar
Bizi görmeniz için saymam mı lazım?
(Sehabe - “Babalar da Büyür”)

        Gençlerin kendi istedikleri alanlara yönelmesi ailelerin gözünde itibarsızlaşmalarına sebebiyet verebiliyor; hâliyle rapçilik de ailelerin gözünde itibar kaybı yaratan bir seçim oluyor:

Canlanır elimde mikrofonum
Rap'i boş ver, okul oku bir b*k olup”
(Vesca - “Ütopya”)

Annemin gözünde bi' ucubeyim sevin; ama istediğim mühendis veya doktor olmak değil.
(Mahzen - “Ben Gibi Olmayın”)

Olamasam da ailemin gözünde hiç adam gibi birisi
Oğlunuz küfürlü boş şarkılar yapan biri.
(Hidra - “Gibi”)

        Aile dışında çevre de kişiyi yanlış yönlendirebiliyor:

Önce “Çok güzelsin sen” dedi çevrendeki herkes
Öyle düşünür sandın ya evrendeki herkes

Yanıldın, önem verdin bu tip şeylere, gören geçti
Dönüp bakmadı bile, elinde kalan ne? Sönen gençlik
Özel sandın kendini, fakat hiçbir şey üretmedin
Annen baban kandırdı seni, her yaptığına gülüp geçti

Onaylandın sandın, o kadar kolay mıydı sanki?
(Kiliseler ve Liseler - “Sana Bahsetmek İstiyorum”)

        Dr. Fuchs da birtakım klasik öğütlerden şikâyet etmiş:

Sessiz ol” derler hep bize
Kulağımıza üflerler nasihatler hep bize
Bu kadar çaresiz mi ki haykırışlar?
Koşuyoruz hep birlikte tekdüze
(“Sessiz Ol” [feat. Sayedar])

        Eğitimin sınav ve diploma odaklı olması, ezber odaklı olmasını da beraberinde getiriyor. Öğrencilere onların ihtiyaç ve kapasitelerine göre bir eğitim verilmeyip, sınavlarda yüksek puan almalarına uğraşan bu sistem, öğrencilerin düşünme, sorgulama ve kendini geliştirme yetilerinin gelişememesine ve kendilerini anlamsız bir döngünün içinde hapsolmuş hissetmelerine sebebiyet veriyor. Rapçilerimiz ezbere dayalı eğitim hakkında da şöyle diyorlar:

Ve okulumu kırmışım, kırılmışım dünümde.
Şimdilerde ezbere büyüdüğümü anladım, tekdüze.
(...)
Ata'mıza rüsvayız, şimdi ben soruyorum sayın hocam: “Pişman mısınız?”
Gelecek sizin eserinizdir, ezbere nesiller yoldalar
(Sagopa Kajmer - “Didaktik Kitaplar”)

En iyi düşünenin değil ödül; en iyi ezber yapanın, âbi
Okul sıralarında robotlar yetiştiren düzen var
(...)
Eğitim ezber odaklı, sorgulamak yok, itaat et!!
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        Sokrat St ezberlemenin bir çeşit alışkanlık hâline geldiğine ve insanın hangi amaca hizmet ettiği belirsiz bir öğrenme faaliyetinde doygunluğa erişemeyeceğine değinmiş:

Soko bakar camdan
Bir yanda ağaçlar, bir yanda apartmanlar
Elimde ağaçlardan yapılmış kitaplar
Tüm cihanı ezberlesem gram rahatlatmaz!
(“Zor Bir Gün” [Sokrat St])

        Ezbere eğitimin düşünme yetisini körelttiğini yukarıda söylemiştik. İnsanın düşünme yetisini kullanamaması, onun gerçek manada insanlaşamaması -başka bir deyişle kendini gerçekleştirememesi- demektir; bu da eğitim denilen şeyin esası olduğu için, eğitimin içinden eğitimin özü çıkarıldığında geride büyük bir boşluk kalıyor:

Koyunlaştırılmış bir nesil var karşımda üstelik
(Zen-G - “Çomak”)

Dayatılan zorâki bilgilerde morfin etkisi
Uyuşturulmuş zihinlerle yaratılır kayıp nesil
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        Ezber sadece kâğıt üzerindeki bilgilerle sınırlı değil, dünya görüşleri ve yaşam tarzları da insanlara ezber yoluyla dayatılabilmekte; bu da işin “okul dışı eğitim” boyutu:

Milyarlarca insanla aynıysan kayboldun say.
Babanın aklını, annenin kalbini taşıyorsan, ezberletileni yaşıyorsan
Hayallerin dâhil senin değil, senin değil bu hayat.
Başkaldırmak vaktidir. Çünkü bundan başka hiçbir şey seni sana sunamaz.
(...)
Bu doğru, dediler, bu yanlış.
Şuna alkış yakışır buna kargış.
Bu komünist, Alevi, tarih ve sanat bu, tanış, zamanla alışırsın.
Bunu hep söylediler, tarikat yurtlarında ve cemaat evlerinde.
Lanet olsun! Lisede aldığım felsefe derslerinde bile.

Muhammed’e bağım var, Nâzım’a da
Mevlâna da okurum, bakarım Freud’a da
Kime ne?
Hakk’a da bilime de inancım var, inancım var hayata da
Akıl bu, ruh bu, kalp bana bakar buruk susarsalar
Nasıl olur nakil fikir, bırak gerçeği çekil geri!
(Kiliseler ve Liseler - “Başkaldır”)

Karın tokluğuna çalış karınca gibi,
Kırıntıları topla karın ve ailen için
Katıl bu kervana, durma; kalırsan dışında
karnın aç öleceksin bir köpek gibi

Sana kakalanan ne varsa iyiliğin için,
Buna inan, kafanı kaldırma, zira
yeni bir şey yok, her şey bildiğin gibi
Sen cahil bir işçisin, hiçbir şeyi kurcalama,
yat kalk çalış, içkini içip dertlen biraz.
(Kiliseler ve Liseler - “Cehennemin”)

Bir baba izler haberleri, endişelenir ve keser umudunu
dünyadan, ve her sorumluluk bindikçe sırtına semer vurur durur
devlet, gider huzur bulur dinden o da, uyuşturur kendini
Bir Fatiha okusun diye yollar İmam Hatip'e küçük oğlunu

Karısı ise mahalledeki o cinci hocaya kaptırır parasını
Oğlu ise yakasını tarikatlara, ve her gün saptırır kafasını
Merhaba der bipolar bi’ hayata, babası da
oy verir gidip sırf namaz kılıyor diye hırsıza ve çaldırır vergisini

Bu hikâye sürer böyle
(Kiliseler ve Liseler - “Kalbi Dolu Put”)

        Borz Amedra da sürüp giden bu düzeni distopyaya benzetmek yerine ironi olsun diye ütopyaya benzetmiş. Neticede bu, birilerinin istediği şekilde yürüyen bir düzen olduğu için, onlar açısından bir ütopya olmuş oluyor:

Kalk!
N'oldu lan? Bir şey değişmedi
Rüyanda sen yine sorguladın
Uyandın, uyanır uyanmaz yürümeni istediler senden uygun adım
Uyguladın, sana ne dendiyse
Bir robotsun ve kayıp duyguların
(...)
Burası böyle ütopya, sevsen de sevmesen de
Senden öncekiler uydular buna
Dokuz - beş
Mutlu sanarsın kendini, hâlbuki öyle değilsin
Bu düzen sensiz madem, senin için her şey
Bunu ona söyle, değişsin
(Borz Amedra - “Ütopya”)

        İmpala da bu düzeni şöyle tarif etmiş:

Bildiğin şey onların bilmeni istedikleri
Gördüğün şey onların penceresinden gördüklerin
Duyduğun şey onların senin kulağına fısıldadıkları
Hissedemediğin şeyse seni habersiz kullandıkları

Senden istenen: Büyü, oku, mezun ol, işe gir, evlen
Çoluğa çocuğa karış, standart bi' hayata merhaba de
Yönetmek kolay olur geçim derdine düşen kirlenmiş bi' adamı
(İmpala - “N'olacak Hâlimiz?”)

        Düzenin kanıksanması; bu düzene uygun olan davranışların normal, uygun olmayanların anormal olarak nitelenmesine ve alışılmamış işlere yönelenlerin heveskârlıkla, maceracılıkla, hatta aptallık ve delilikle itham edilmesine yol açmakta:

Bizi normal denen saçmalığa beklediler
(Mehmet Toksoy - “Kaosun Kutsal Kitabı”)

Okulda 2002’de lise koridorunda
lacivert bi' hırka ve altımda kumaş pantolonla
bugünün hayalini kurdum, dediler “Aptal olma.”
Benimse hedefim oldu gemide kaptan olmak
(Joker - “Bang Bang”)

Hep imkânsız olduğu söyleneni düşledim ben
Bu yüzden “Delirdin.” dediler ve tabii şairim bu yüzden
(Kiliseler ve Liseler - “Başkaldır”)

Lan derdi sevdik, hep direttiler
Yeni bir sistem için ürettiler
Düşündük hep, “deli” dediler
Nerdeyim lan, hep mi eksiler?
(Alem DM - “Deli Dediler”)

Yaşımı silip bana da dediler “Erkek ol”
Sert görünüp erkek oluyo' her keko
Kaç defa bu bedeli ödedim? Ver dekont
Pes etmedim, çalışa çalışa kırılabiliyo' her rekor
Denedim, denedim, denedim, denedim, denedim yeniden
Aklı bi' karış havada, bu çocuk deli be.” dediler (Deli miyim ben?)
Bunun da nedeni pederim, beni de delirten biri var
(Ceg - “Tanrı”)

        Kiliseler ve Liseler'in kullandığı ve biraz yukarıda geçen “nakil fikir” tabiri, akla öncelikle ideolojileri getirmekte. Cemil Meriç, izm'leri idrake giydirilen deli gömlekleri olarak nitelendiriyordu; rapçilerimiz de ideolojilerin düşünceyi körelttiğini düşünmekte (Öte yandan, şarkılarında söylediği sözlerle birtakım ideolojilerin sözcüsü durumuna gelen rapçilerimiz de yok değil, ancak bu nokta konumuzun kapsamı dışında kalıyor):

Memleketimde ya fes ya fötr şapkalar takılır
Seçenek yok bu dünyada, ya sağdasın ya solda
Bu dünya da bir toplama kampı, hür yaşamaz, yaşatmaz
(Ceza - “Kime Anlatsam”)

        Norm da ideolojiler arasında arada kalmışlığı şöyle dile getiriyor:

Hocaya sordum, dedi “Huzur İslâm'da.”,
Babama sordum, dedi “Tek yol devrim.”
(Norm Ender - “Enderground”)

        Muhalif, belli bir ideolojik gruba bağlı hareket etmeyen kimselerin de onların çağrıları ve/veya baskılarıyla karşı karşıya kaldığını söylüyor:

Kampüslerde kızlı-erkekli oturma, kızarlar
Ablalar”dan uzak dur, moruk; bağırsağına sızarlar
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        Zen-G de bu grupların yaptığı şeylerin anlamsızlığını dile getirmiş:

Kalem sağ elimde ama düşüncem solak
Okuldan adam topla, ocağa git salak!
(Zen-G - “Çomak”)

        İdeoloji sadece birtakım kişi ve grupların sarıldığı bir şey değil tabii; devletlerin ve hükümetlerin de ideolojileri olabiliyor ve bu ideolojiyi hâkim kılmak için de belli uygulamalara başvurulabiliyor. Müfredatın ideolojik şekilde dizayn edilmesi bu uygulamalardan biri:

Başa gelenin ideolojisi neyse o anlatılır her derste
(“Susamam” [Sokrat St])

        Kiliseler ve Liseler de tarih ve müzik derslerinden bu bağlamda bahsetmiş:

Sana anlatılan afyon tarih, böyle bil her şeyi
Sistem için doğdun kardeşim, sistem için öleceksin
(Kiliseler ve Liseler - “Yakın, Dünya Tarihi”)

Türk çocuğu mektepte Bach’ı, Beethoven’ı, Mozart’ı, Händel’i, Ravel’i öğrendi
Memleketin idaresini ele almıştır.
Merâgî’den, Itrî’den, Kazasker Mustafa İzzet’den, Dede’den, Zekâî’den, Tanburî Cemil’den, Sâdettin Kaynak’dan habersiz yetiştirildi.
(Kiliseler ve Liseler - “Dert mi Bize Öç Dert Olmaz mı?”)

        Hepsi öyle olmayabilirse de İmam-Hatip okulları ve İlahiyat fakülteleri de insanları radikal oluşumlara sevk edebilen kurumlar olarak görülebilmekte, en azından bundan endişe duyulmakta:

İlâhiyattan mezun olan neden IŞİD'e katılsın??
Din” denen şey mal mı, “helâl” damgasıyla satılsın?!
Gerici örgütlere militan yetiştirmek için varsa
.. üzgünüm ki dostum #İmamHatiplerKapatılsın
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        Da Poet de etiketleri itibarıyla dinî olan grupların düşüncesine göre şekillenen düzende gençlerin geleceğinin yok edildiğini söylüyor:

Bıyıklı amcalar kurtaracak (!) bizi
Zati onların dümeninde her gemi
Kaf dağları dört yanı gençliğin
(Da Poet - “Lise Gömleği”)

        Kiliseler ve Liseler grubu “Kalbi Dolu Put” şarkısını baştan sonra bu mevzuya ayırmış:

(...)
İşte bu çeteler müthiş şiddet ve hızla canavar yetiştirirler
Zorla namaz, Arapça dersi, râbıta veriştirirler
Buna maruz kalan on üçünde gencimin tabii ki beyni gelişmez
bu yüzden yegâne işidir sonraki hayatı boyunca geviş getirmek

(...)

Bir milyar üç yüz bin insan açlıktan kırılırken
Hem yemlikten hem ahırdan yemlendiniz durdunuz
Sizler sürekli kurulu düzeni korumanın kulları
Cennet satıp içini boşalttığınız için akılların, bakın
(Kiliseler ve Liseler - “Kalbi Dolu Put”)

        Kiliseler ve Liseler, dini özünden saptıran ve çıkar vesilesi hâline getiren gruplar haricinde, bunlara cephe alalım derken büyük ölçüde dine yabancı veya karşıt hâle gelebilenleri de eleştiriyor ve bir kesimin çelişkisine, diğer kesimin de ikiyüzlülüğüne dikkat çekiyor:

(...) bize aptal diyen aptallar
Bizi aptallaştıranın din olduğunu söylerken övündü bahsederken Pir Sultan Abdal’dan
Bizim aptal olmadığımızı söyleyen aptallar
Biliyorduk, bizi aptal kılmayı planlıyordu içten içe, diliyordu bunu bir yandan
(“Agacım Bir Mikrofon Gönderdi Oturup Kayıt Aldım”)

        Contra iki uç kesimde de aynı kafa yapısına sahip insanlar olabildiğine değinmiş:

İşim sanat, sen anlamazsın
Basit bi' ironiyi bile anlayamıyo' çünkü o aydın geçinen aklın
Yobazdan yok bi' farkın
(Contra - “Kibir”)

        Eski devirlerde insanların belli fikirlere kapılacağı ve bu fikirler doğrultusunda hâkim düzeni tehdit edeceği düşünüldüğünden kitaplar toplatılır ve/veya yakılırdı; Ceza ve Sagopa da bu gerçeğe değiniyor ve günümüzde ortaya konan bazı uygulamaların kitap yakmaktan farksız olduğunu söylüyorlar:

Bilginlerim aforoz edildi
Didaktik kitaplar sobada odun.
(Sagopa Kajmer - “Didaktik Kitaplar”)

Yakında başlarsa kitap yakmalar şaşırmam
(Ceza - “Yok Geri Dönmek”)

Tükenmekte bak dünyanın bütün kaynakları
Bak da gör çekilmişken göğe isyanın bayrakları
Her birimiz karanlıkta ararken şu kör çobanları
Durma sen yak ormanları, kitapları, akılları
(Ceza - “Kime Anlatsam”)

        Kitapların yakılması haricinde, bazı eğitim öğretim kurumlarının kapatılması da ideolojik bir hamleydi:

Okul bilim yuvası değil ki cehâletini kurutsun
Köy enstitüleri yok olmuş ki halkım özünü unutsun
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        İdeolojiler okulun içine de girebilmekle birlikte daha çok “okul dışı eğitim” sepetinin içine dâhil edilebilir; ancak bu sepetin tamamını ideolojiler oluşturmuyor. Çocukları ve gençleri etkisi altına alan, onların kişiliğini şekillendirmekte pay sahibi olan pek çok şey var; bunların ilki de küçük yaşlardan itibaren önlerine sunulan ve kendilerine aldıkları rol modeller. Rapçiler olumsuz rol modellerden de şikâyetçi:

Rôl model dayakçı baba mı, sindirilmiş anne mi??
Kurtlar Vadisi'nde beline silâh takan serseri mi??
Gençlik dizilerinde paraya tamâh eden zilli mi??
İş yapmadan “iş adamı” olan bebek yüzlü züppeler mi??
(Muhalif - “Hayat Okulu”)

        Ceg kendi çocukluğundaki arayış psikolojisini yansıttığı şu satırlarda aile içindeki kötü rol modellerden şikâyet ediyor:

Hep bi' tanrı aradım, hep bi' tanrı aradım
Ama bu dünyada bana göre birileri yok
Hep bi' tanrı aradım, hep bi' tanrı aradım
Ama aradığım içimde, artık biliyo'm

Büyüyebilen her çocuğun babası tanrı modeliydi
Tanrım ayyaşın biriydi, o deliydi
Şöhret hırsı, aradığım şey o değilmiş
(Ceg - “Tanrı”)

        Mirac da televizyonun toplumu yönlendirmedeki etkisine değinmiş (Popüler kültürün ve medyanın insanlar üzerindeki olumsuz etkisinden bahseden şarkılara "Türkçe Rap'te Pop ve Medya Eleştirisi" başlıklı yazımızda değindiğimiz için, burada bir örnek vermekle yetiniyoruz):

Kan, şehvet, para her gün TV'de reklam,
Damarına enjekte toplumsal hezeyan
(Mirac - “Toplumsal Hezeyan”)

        Ceza da gençlerin övündüğü, özendiği başarıların sadece spor ve televizyon dünyasıyla sınırlı olmasını ve karşılarına kötü örnekler çıkmasını eleştirmiş:

Gençlerin UEFA Kupası'ndan başka övünecekleri şeyler olmalı
Her gün haberlerde ölümü duymamalı
Sade kötüyü görüp ona uymamalı
(Ceza - “Tek Bir İhtimal Var”)

        Kiliseler ve Liseler, toplumun yönlendirmesiyle hareket eden bireyin geldiği durumu özetlerken, düzene ayak uyduran bu kişileri de eleştiri konusu yapmış:

Gurur duyup sevin, onurluyum deyip
Bu sistemin onur konuğu san sen kendini
Sırala unvanlarını, bir bir herkesi harcayıp geç,
Para için harcat kendini
Ama ne yapacaksın?
Hırs ve rekabet aşıladılar sana ilk nefes aldığından beri
Bunu en mütenasip bir şekilde sundular
Böyle gelir saadet sandın
(Kiliseler ve Liseler - “Cehennemin”)

        Bir başka şarkıda ise faturayı sisteme ve sistemi kanıksayanlara kesmiş:

Bir bebekten cani yaratan sistemden usandı halk
Tek avaz yok şu memlekette, insanım diyen susar mı?
(Kiliseler ve Liseler - “Kızıl Sancak”)

        Dr. Fuchs da faturarayı topluma ve eğitim sistemine kesiyor:

Anaokulundan beri çocuklara öğretilen ne var?
Sokaklara bak bakalım, biraz düşün, ne var?
Elinde su tabancalı ya da torpil patlatan çocuklar
Tam teçhizatlı çocuklar ha, hiç dikkat ettin mi?

Peki bunu sevdin mi yoksa düşünmedin mi?
Ha, ileride şimdi bir ton sapık, manyak çocuk var
Allah Allah
Geçen televizyonu açtım, her yer sıkıntı
(Dr. Fuchs - “Renk Verme”)

        Sagopa da sistemi bu bağlamda eleştiriyor:

Meydanı boş bulan her hergele mengene oldu, ülkemi yedi afiyetle, beni de.
Siz diplomasına imzalarınızı attınız,
Şimdi yine soruyorum sayın hocam: “Pişman mısınız?”
İmzalarınız ateşe verdi kibritin torpilini ve yandı okul önlükleri,
Üniformalarda saklanan büyük teröristleri yarattınız,
Kararttınız 25 senedir beklediğim aydınlık geleceğimi, biraz abarttınız!...
(Sagopa Kajmer - “Didaktik Kitaplar”)

        Fery, gençlerin gerek okul içi eğitimin, gerekse okul dışı eğitimin aksaklıkları sebebiyle içine düştükleri büyük boşluğu “Büyük Adam Olamadık” şarkısının ana konusu yapmış:

(...) ağzında sigara koca bi' nesil
(...)
Youtube'da sadece makyaj yapıyo', sebebi ne ola?
Koca bi' nesil sadece eleştirip küfür ediyo', hepsi mutsuz
Sebebini bilmiyorum, umursamıyorum
(...)
Nefretle besleniyo'z hepimiz, (...) sorumlusu kim bunun?
Sorumlusu ben değilim, bunu biliyorum
Zorundayım, yine yaşıyorum
(Fery - “Büyük Adam Olamadık”)

        Ais Ezhel de toplumun içinde bulunduğu durumu anlatan satırlar yazmış:

Zulmü eder insanoğlu, hayvanoğlu hayvan olmuş
Sevgi kalmamış ve örnek aldıklarımız maymun olmuş...
Televolelerin esirisin, canım manken ablam
Albüm yapsın Hande Yener, p***o çekse Banu Alkan
Tek suçlu eğitim, (evet) ortasında koca bi' çatlak
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

        Sagopa da “Sonumuz Yakın Mesafe”de gençlerin içinde bulunduğu vahim durumu anlatmış ve türlü olumsuzluklar sonucunda geleceği kararan ve/veya yanlış yollara sapan gençlerin gün gelip hesap sorabileceğini, o zaman da işin işten geçmiş olacağını dile getirmiş:

Sana neden bahsetmemi istersin? (Ha?)
Hanım kızların iz bırakmadan yürüdükleri karlı yollardan mı?
Cemiyet âleminin ayaklarını kapan kapanlardan mı?
Ortaokul çocuklarının elindeki renkli haplardan mı?

Buna da çok şükür” deme (deme)
Yıllar sonra olanlardan ötürü yüzüne tükürürse ufakça bir bebe
Geçmişin kahrı yakar bağrı, demedi deme
(Sagopa Kajmer - “Sonumuz Yakın Mesafe”)

        Muhalif, eğitim öğretimde uygulanması gereken sistemi şöyle özetlemiş:

Çocuklar pedagoglar eşliğinde okula başlamalı
Zekâ düzeyi ve yeteneğine göre bir eğitim almalı
İlerde severek yapacakları bi' meslek edindirmeli
Her türlü zanaatler müfredâta girmeli

Tam bağımsız Türkiye için tam özgür beyinler gerek
Fikri hür, vicdânı hür, irfânı hür” nesiller gerek
(Muhalif - “Hayır”)

        Eğitim öğretimdeki tonla aksaklık rapçilerin okula küsmelerine ve sırt çevirmelerine sebep olabiliyor. Rap, zihinlerini çalıştıran, duygu ve düşüncelerini tartıp bunları insanlarla paylaşmalarına yarayan, eğlenceli bir uğraş olduğu için de okulu bırakıp rape sarılıyorlar:

Ezberim ilkokuldan beri rap benim
(Da Poet - “Lise Gömleği”)

Ezbere dayalı bu bi' tuzak,
Okulun önemli ama seni köreltir! İlacını bilirim, o yüzden sapına kadar Hip Hop in the House!
(Notra & Knock Out - “İlk Fasıl” [Notra])

Lisede kayda gidiyordum okulumdan kaçarak
Holocaust”u ezberlemek kadar zordu yaşamak
(Hidra - “Dönecek Yeniden”)

Hayalim buydu
Hayal hedef oldu
Kalem kâğıtla çalıştım her gece
Bi' kömürlükte sabahlara kadar
Çıkarttım b**unu
Bıraktım okulu
(...)
Ders değil rap yazdım okul defterine
Şimdi de doldurdum ajandalarımı
Hayatıma birçok şey girip çıktı
Hiçbirini koyamadım inan rapin yerine
(Stabil - “Serseri Bey”)

Beş yılımı aldı müzik, leş yığını kaldı geriye
Okul falan yalan oldu, defterleri sardım elime
(Hatal Kayber - “Eskisi Gibi Yazamıyorum”)

Karakol mu, okul mu? Hayatım Hiphop oldu
Bir satırın da yeri yok, ben yazdım kitap oldu müzik.
(Rashness & Aşıl- “Kaos” [Rashness])

Doğru, atıldım mektepten,
Her şeyi ederim, bunu dert etmem.
Çünkü lanet olsun ki
okulun yerine rap’i sevdim gerçekten.
(Vio - “Ellerim Bağlı”)

        Rapin / Hiphop'un kendisi de bir okul gibi görülüyor:

Hiphop insanı dersten derse götüren bir teleferiktir
(“Sıkuul of Hardnaks” [Fuat])

Müzik işinde çabalamak üniversite sınavı gibidir
(Ais Ezhel - “Hayat Dersi”)

        Rapçiler rape sarılınca rol modelleri de rapçiler oluyor tabii:

Bu kaleme boyun eğdiğimde imdat diyo'm
O zaman ilham Pac ilham Nas ilham Vio
(Özgür - “Mona Lisa”)

S**tir et pederi, modelim 2Pac, Biggie ve Eminem
Çünkü bana bi' ışık tutan rapçilerdi
13'ümde belki de en genci bendim
Seçtiğim yol doğru, yıllar geçti kendim oldum
Hepsi beni bi' erkek eden tecrübemdi
(Ceg - “Tanrı”)

        Madalyonun Öte Yüzü

        Rapçiler okullardan, öğretmenlerden, okul içi ve okul dışı eğitim sisteminden epey şikâyetçi; ancak kimi zaman da okumanın önemine vurgu yapılmış, gençler de eleştiri konusu edilmiş ve onlara okumakla ilgili nasihatler verilmiş. Sagopa Kajmer “İçin” şarkısında -direkt olarak eğitim sisteminin amaçladığı / amaçladığını iddia ettiği kazanımlarla ilgili olmasa da- neyi niye öğrendiğini sıralamış:

Alfabeyi öğrendim, yazdıklarını bilmek için
Konuşmayı öğrendim, derdimi anlatabilmek için
Okumayı öğrendim, cahil kalmamak için
Dinlemeyi öğrendim, susmayı becerebilmek için

(...)
Fizik-kimya öğrendim, silahlarını bilmek için
Coğrafya öğrendim, bombalanan yerleri bilmek için

Felsefe öğrendim, kalp dünyalarını görmek için
Tarih öğrendim, katilleri bilmek için
Matematik öğrendim, ölenleri saymak için
Edebiyat öğrendim, içimdekini açmak için
(Sagopa Kajmer & Illa Ilss - “İçin” [Sagopa Kajmer])

        Mehmet Toksoy da felsefenin önemine değinmiş (Burada direkt okullardaki felsefe dersleri kastedilmiyor elbette; çünkü felsefe dersi tam olarak öğrencilere felsefi bakış açısı kazandırma amacına yönelik değil, felsefe tarihi üzerine bir ders):

Asıl savaş düşünceyle kazanılır
Sırf bu yüzden felsefe benim için bir kavga meydanıdır
(Mehmet Toksoy - “Kültürden İrfana”)

        Gençlere yönelik bazı eleştiriler de var. İndigo bazı gençlerin gösteriş yapmayı sevdiklerinden, kendilerini olmadıkları biri gibi göstermeye çalışabildiklerinden bahsetmiş:

Şehir dışına çıkan bir kısım olur ergen
Tekrar bir kimlik yaratır en baştan
Yalanlardan bir geçmiş uydur
En hızlı, en çapkın, en serseri odur ama hep lafta
Kendini ayyaş tanıtır, geçemez üç kadehi
(...)
Marka giymek hâlâ olmazsa olmazı
Komik kış gününde şık gömlekle donması
Bastırılmış olanlar çiçek gibi açarlar
Rahat imajı vermek için yollara yatarlar
(İndigo - “Oku Genç”)

        Harpoon gençlerin okumamasından ve internette çok vakit geçirmelerinden şikâyetçi:

Kitap okumaktan aciz Türk genci
Kelimelerimi seçerek
kullandığımı anlamaksa zor değil
Kapat interneti ara sıra
Beyin odalarına kütüphane kur
ve de gel kendine, atmosferi solu
(Harpoon - “Beyin Odaları”)

        Contra, gençlerin öz kültürlerine yabancı olduklarından ve hem onların hem de yetişkinlerin kolay yönlendirilebildiklerinden dem vurmuş:

(...) nedense bilincinizde Güney Shakespeare, Oğuz Çetin de bir Alex değildir maalesef ki
Şimdi ülkemin genci eski Türkçeye turist mi değil mi, cevap ver budistin piri
Yoksa anlamamam benim suçum mu yüz yıl önce yazılmış hiçbi' şiiri
Yanlış anlamışsın Gazi'nin dediğini dünkü b*k, çünkü alınmaz klavye cümlesiyle yol, ha'di sağ ve sol
Utanma dünlerinden, o yalnızca “Modernleş” demiş, demiş mi “Kültüründen ol”
Dizilerle sert, Kenan Evren'le pert, rockla satanist olursun, arabeskle keş
Bu denli etkilenmeyip kendine gel millet, dağıldın; unuttun mu doğar birlikten kuvvet
(Contra - “Çelişki”)

        İmpala da gençlerin önlerine ne konulursa almalarını, araştırma ve sorgulamaya başvurmamalarını eleştirmiş:

Yeni nesil” dediğin; tarihin ölümleriyle övünür
Ne yaşandığını bilmeden ona gösterileni öğrenir
Hiç araştırmaz sahiden, benim aklım durur aniden
Minimal bi' kurgu, hayat ibaret similasyon bi' sahneden
(İmpala - “N'olacak Hâlimiz?”)

        Kiliseler ve Liseler grubu da gençlerin muhabbet konusu ettikleri şeyleri eleştiriyor:

(...)
Söyle aşağılık seni, buraya kadar okey mi?
A, pardon unutmuşum, beynine damsız girilemiyor, değil mi?
Cimbom mu Fener mi, sever mi sevmez mi
bunlardan anlarsın, değil mi?
(Kiliseler ve Liseler - “Yaşamak Benim İçimde Var”)

        Gençlere yönelik nasihatler de var. Kiliseler ve Liseler, kişinin çevresindeki insanların onayını / takdirini kazanmaya çalışmaktan ziyade kendini geliştirmeye çabalaması gerektiğini belirtmiş:

Fizik, felsefe, edebiyatla uğraşsaydın bari
İş ve değer üretirdin ve karşılıksız sevgi’den
ziyade gerçekten görürdün değer insanlardan belki
(Kiliseler ve Liseler - “Sana Bahsetmek İstiyorum”)

        Fecr-i Ati, dinin ilk emrine atıf yaparak şöyle diyor:

İtimat ile itaat çorbasında tuz olmaktansa, “Oku”
(Fecr-i Ati - “İçtim İlimi”)

        Okulların ve eğitim sisteminin gençlerin psikolojisini ne kadar kötü etkilediğini detaylıca gördük; Fecr-i Ati de bu gidişattan şikâyetçi olmakla birlikte şöyle diyor:

Ayık ol lan, bu gidişattan sıyıranlar değil, sıyrılmışlar lazım yarına
Savaş ondan, feyz alacaksan Kürşad’dan.
(Fecr-i Ati - “İçtim İlimi”)

        Şanışer de “9 Yıl Öncesine Mektup”ta geçmişteki kendisine rap için okulu bırakmamasını öğütlemiş:

Bir tek şarkılardan zevk alacaksın
Hatta okulu dahi bırakıp rap yapacaksın
Ne olur oku; çünkü bir gün rap seni terk edecek
İşte o gün bir bodrum katında aç kalacaksın
(Şanışer - “Dokuz Yıl Öncesine Mektup”)

        Ceza da suça meyilli çocuklara nasihatler verdiği “Artık Suç Değil Sevgi İşleyin” parçasında şu satırlara yer vermiş:

Hayat ucuz bir dizi film değil; şike, kumar, hile helal değil
Spor, sanat, müzik, okul iyi; uzun bu yol, fakat haram değil
(...)
Öğretmenin, ailenin sözünü dinle, gerekirse de yardım iste
Eline balta değil kalemi al, mecazı anla ve derine dal, oku ve yaz
(Ceza - “Artık Suç Değil Sevgi İşleyin”)

        Gençlere yönelik eleştiri ve nasihatler, meselenin tek boyutlu olarak ele alınmaması açısından önemli. Gençler ailelerin ve okulların verdiği yanlış eğitim sonucunda bunalıma girebiliyor, düzene ayak uydursalar tektipleşiyor, ayak uydurmasalar dışlanıyor ve maceracılıkla, serserilikle, aptallıkla itham edilebiliyorlar. Ellerinden gelenin en iyisini yapsalar da önemli bir kısmı istihdam sorunu dolayısıyla işsiz kalabiliyor veya asgari ücrete talim ediyorlar. Bütün bunların faturasını sisteme kesmek mantıklı; ama bunun yanında gençlerin de hataları olabildiği bir gerçek. Şunu da ekleyelim ki bazı çevreler gençlerin bu gidişata karşı çıkmaları için onları teşvik edebilmekte ve tektipleşmeye karşı çıkmak adına onları yeni bir tektipleşme düzenine çekebilmekteler. Kalıplara karşı çıkışın kendisi de bir kalıp hâline geldiği zaman işlevini yitiriyor. Bu sebeple sorgulama, araştırma ve okuma faaliyetleri de dar bir alana sıkıştırılmadan, farklı görüşleri tanımaya çalışarak yapılmalı ve sistem eleştirisi yanında özeleştiri de yapılabilmeli. Bir gün bu sistemin değişmesini umuyoruz; ancak sistemin değişebilmesi de onu değiştirebilecek kişilerin var olması ve iş başına getirilmesine bağlı.