Harpya (Ezgi Okşaş), rap
müzikte adını 2011'de düzenlenen Gerçek Yeraltı Rap
Yarışması'nda dereceye girdiği “Şüphe Yok” isimli
şarkısıyla duyurmuştu. Daha sonrasında kariyerine solo ve düet
teklilerle devam eden Ezgi, 2014 yılında da Bol Sözlük'ün
yayınladığı ilk toplama albümde (Bol
Sözlük Compilation Vol.1)
yer alan isimlerden oldu. Fazla üretken bir çizgi izlememekle
birlikte müzikten tamamen uzak kalmadı ve her yıl parça çıkardı.
2019 yılından itibaren üretimlerini arttırdı, 2020 yılının
mart ayında da Vareste
isimli EP'sini yayınladı. Bu yazımızda Vareste
EP'yi
mercek altına alıyoruz.
Vareste
EP
beş şarkıdan oluşuyor. Parçaların müzikleri nostaljik bir
atmosfere sahip, kimi şakılarda Fransızca sözlere yer verilmesi
de hoş bir detay. Trap'in yükselişte olduğu bir devirde eski /
klasik stile bağlı kalındığı için kimi dinleyiciler açısından
sığınak niteliğinde bir EP.
1-
“La Coupable”
EP'nin
ilk parçası olan “La Coupable” (Suçlu) bizi Fransızca
sözlerle karşılıyor. Böyle bir şarkının girişe konması
isabetli olmuş mu pek emin olamadık; ama Fransızca verse ve
nakarat kulağa gayet hoş geliyor. Hem bu kısımda, hem de Türkçe
verse'te bir hikâyenin dillendirilişi söz konusu. Anladığımız
kadarıyla Harpya'nın suçu derinlikli bir ruha sahip olması.
Alelâde olandan hoşlanmayan, sanata sığınan ve her şeyi basite
indirgeyip, basitliği bir erdemmişçesine savunan aptal ve
ahmaklara karşı gelen birini resmediyor Harpya. Kollarında biriken
suçları onun sorgulayışları, kaçışları ve bunlar neticesinde
ortaya çıkan sanat eserleri. Sokaklarda ismi olması aranan biri
olmasından kaynaklı, vilayet değiştirmesi de kaçmasından.
Yargıç, onu mahkûm eden sisteme boyun eğen biri olduğu için
“kör”, her ne kadar Harpya'yı aklamak istese de kör. Belki de
Harpya, kendisine acıyacak insanlar yerine onu anlayacak insanlar
arıyor; yargıca dert yanması da bu arayıştan ötürü: “Sayın
yargıcım, karşımda sevimsiz bir manzara”. Harpya “Artık
şölenler değişti.” derken de insanlığın macerasını
sorguluyor. Değişkenlerin aptala suç sayılması, bazı insanların
kendilerine yabancı buldukları şeyleri anlamsız, sığ veya basit
bulmalarıyla alakalı. Bu tür insanların tepede olduğu
hiyerarşide Harpya da “taşra”yı temsil ediyor ve yalandan
aklanmanın ona istediği şeyi vermeyeceğini belirtiyor. Bir
ahmağın tatsız bir tütünle memnun olması, insanların
hazcılığına ve basite kaçan efkârlanışlarına işaret eden
bir detay. Harpya buna eleştiri getirmekle birlikte kendisini de
insanüstü bir mertebeye çıkarmıyor, “Bir yanım dünyevi
arzular” diyerek bu noktaya işaret ediyor.
Harpya
şarkının yarısını Fransızca yaparak kapalılığı arttırmış.
Bu kapalılık, dış dünyaya yansıtabildiklerimizle içimizde
taşıdıklarımızın farklı olmasından kaynaklanıyor. Harpya'nın
şarkıya herkesin anlamadığı bir dille giriş yapması, bazı
olayların cereyanında insanların birbirini anlayamamasının payı
olmasıyla bağlantılı olmalı. Bize hikâyenin bütününü açıkça
anlatmıyor; çünkü algıları kapalı bir kişi her şeyi açıkça
anlatsanız da sizi anlayamayacak, algıları açık bir kişi ise
sadece ipuçlarından hareket ederek bile sizi anlayabilecektir.
Fransızcanın sadece estetik bir tercih olmaması güzel bir detay
olmuş.
8/10
2-
“Olmayanlar”
“Olmayanlar”,
kelime seçimi açısından epey başarılı bir şarkı. Âhenk
açısından uyumlu kelimeler akıp giderken anlam da geri plana
düşmüyor. Elbette şarkıyı dinlerken alt metinlere tamamen
odaklanamasak da birkaç kez dinledikçe ve sözleri okudukça
anlamlar daha belirginleşiyor. Birkaç söze değinmeden
geçemeyeceğiz:
“Eylemlerim
buz tuttu, mastarları yok lan!” - Bir eylemin mastar kısmını
attığımız zaman ortada sadece emirler kalır: “Düşün”,
“konuş”, “oku”, “yürü”, “koş”, “bağır”...
Eylemleri buz tutmuş olsa bile içten içe harekete geçmek
konusunda epey tetikte olan bir insan yansıtılıyor diyebiliriz.
“Tüm
duygularım erdemleri tartaklayıp hortlar” - İnsan uzun bir süre
saygıdan, tevazudan, merhametten... ötürü içine attıklarıyla
kendini bir anlamda şarj eder; bunların dışavurumu da tüm bu
erdemleri silip süpürecek kadar güçlü olabilir.
“Olmayanlar
beklenir ve olmayanlar evleri doldururken olanlar hiç olduramaz bir
şeyi!” - Buradaki kelime tekrarları ve tezatlar çok hoş olmuş.
Olmayan şeylerin evleri doldurması fikri aklımıza şu sözü
getirdi: “İnsan, hayatının çoğunu yaptıklarıyla değil,
yapamayacaklarıyla geçirir.” (Bu tür bir söze bir yerde
rastlamıştık ama bu şekilde aratınca bulamadık.) Olanların
(Mevcut olanların / gerçekleşenlerin) bir şeyi olduramaması;
insanın ihtiyaçlarına, özlemlerine gereken cevabı
verememeleriyle alakalı. Gözümüzün önünde olan şeyler,
fikrimizde, özlem duyduklarımızdan daha az yer kaplamaya
başlayabilir; örneğin almayı çok istediğimiz bir şey aklımızı
epey meşgul ederken, evimize aldıktan sonra onunla vitrinde
ilgilendiğimiz kadar ilgilenmemeye başlarız; alışırız. Evlilik
de biraz böyledir, evlendikten sonrasını sürekli mutlu
geçireceğimize inansak da bir süre sonra o hâle de alıştığımız
için ilk zamanlardaki mutluluk duygusu körelmeye başlar.
“Anlamla
demlenen bir şarkı yazdım metaforlara yaslanmadan” - “Şarkıyı
birkaç kez dinledikçe, sözleri okudukça anlamlar daha
belirginleşiyor” demiştik; Harpya'nın şarkıyı anlamla
demlenmiş olarak nitelemesi bu noktayla bağlantılı. Şarkıda
metaforlar var elbette; ama metaforlara yaslanmak farklı. Kendi
ürettiği veya dolaşımdan alıp kullandığı metaforlara yaslanan
kişi, söylediği sözleri şişirebilir. İlhamının sevkiyle
hareket ederken samimiyetini yitirebilir ve ilk bakışta etkileyici
gözükse de üzerine düşünüldüğünde sığ olduğu anlaşılacak
bir iş ortaya koyabilir. Harpya ise böyle yapmadığını, her
satırı düşünerek ve hissederek yazdığını belirtmiş.
Harpya'nın
şarkıda kullandığı tekrarlar bir çeşit yankı etkisi
uyandırıyor; bu da söylenenlerin uzun süre içte biriktirilmesi
ve kekeleyişler ile çığlıklar niteliğinde dışa vurulmasıyla
alakalı. (Zaten nakarat bağımsız bir nakarat değil; verse'lerden
alınmış kimi parçalardan oluşuyor.) Kullanılan ses efektleri de
bu bağlamda işlevsel. “Bardakları çarpsam”da sesin
kalınlaşması bu söze bir tür çığlık niteliği yüklüyor,
devamındaki yankıların kısık sesli olması da insanlara
dertlerini haykırarak anlatsa dahi anlaşılamayan bir bireyin
tekrar içe kapanmasıyla, sesinin tekrar cılızlaşmasıyla
bağlantılı diyebiliriz.
9/10
3-
“Pastoral”
“Pastoral”,
EP'nin tek hareketli şarkısı; bu açıdan bir denge görevi
görmüş. Şarkı ilk dinleyişte bizi önceki parçalar kadar
yakalamıyor diyebiliriz; özellikle nakarat biraz zayıf kalmış.
Nakarat sonda da tekrar edebilirdi aslında; ama nakaratta birkaç
kez “Çıkamıyorum ben” denmiş, ikinci verse'ün sonunda ise
“Yenilgime sarılmaktır icap eden tavır”. Yani Harpya
yenilgisini kabul ettiği için tekrar şikâyet etmiyor ve nakarat
ikinci kez girmemiş oluyor.
Altı
çizilesi birkaç satır hakkında bir iki şey söyleyelim:
“Bu
işlenmiş karmaşada yürüyen insana karşı benim hayallerim kaldı
pastoral” - İlk şarkıdaki “Hiyerarşik düzlemde ancak
simgeliyorum taşrayı” dizesini anımsatan bir cümle. Doğa
romantik insanlar için bir tür sığınaktır, doğayla barışık
yaşamak insanı huzura götürecektir. Bu doğa hem dış doğadır,
hem de insan tabiatıdır. Elbette insanın tabiatında zıt
yönelimler vardır, ama bu zıt yönelimler arasında denge
gözetilirse, yani çileciliğe veya hazcılığa varmadan orta bir
yol tutturulursa insan kendisiyle barışık yaşayabilecek ve mutlu
olabilecektir. “İşlenmiş karmaşa” sözü de şehir hayatını
ve yapaylaşmış insan ilişkilerini sembolize etmekte, diyebiliriz.
“Örümcek
ağında yaşamaktansa av olacağım aslana” - Belirsizlik
düşüncesi günümüz insanının en büyük stres kaynaklarından
birisi. Diken üstünde yaşamak, “yarın ne olacak” diye
kaygılanmak insanı yiyip bitirmekte. Harpya da bu tür kaygıların
esiri olmamak ve ayaklarını yere sağlam basabilmek uğruna her
türlü tehlikeye atılabileceğini söylemiş. (Sürekli korku
içinde yaşamakla ilgili olan “Tarla Faresi ile Kent Faresi”
masalı da hepimizin malumudur.)
“Zamanın
sana biçtiği kanuna boyun eğmen gerekir” - “Zaman sana uymaz,
sen zaman uy.” şeklindeki sözü anımsatan bir dize. İçine
doğduğumuz dünya, içine doğduğumuz kültür vs. kişiliğimizi
şekillendirirken, “özgür irade” denen şey de tartışmalı
hâle geliyor aslında. Biz her ne kadar özgür veya her ne kadar
aykırı bir birey olmaya çalışsak da bu aykırılığımız
zamanın getirilerinden biri olabiliyor; dolayısıyla aslında
kendimizden beklemediğimiz bir şekilde kendimizi bir akışa
kaptırmamız ve özümüzü yitirmiş olduğumuzu çok sonraları
fark etmemiz de mümkün.
“Sırf
aynı kanunları paylaşmıyoruz diye cömert olmamışım, bu ne
aptal bir bakıştır.” - Kimi zaman karşımızdaki insanla temel
konularda dahi görüş ayrılıkları yaşayabiliyoruz; ama kimi
zaman bu görüş ayrılıklarını kabullenmek de mümkün. (Çok
temel görüş ayrılıkları varsa bunların görmezden gelinmesi de
iyi değil; “Aman canım, tıpatıp aynı olacak değiliz ya”
diye düşünülüp içe atılan birtakım duygu ve düşünceler
yeri geldikçe [özellikle kimi kırılma noktalarında] açığa
çıkıp sorun yaratabilirler. Kabullenmek başka, tahammül etmek
başka, görmezden gelmek başka.) İnsanlar bu temel görüş
ayrılıkları sebebiyle birbirlerine soğuk davranabilirler; ancak
Harpya bu tür bir tutum içerisine girmeyeceğinden emin olduğu
için, kendisine bu ithamda bulunan kişiye kızmış. Şu da var:
Bazı insanlar içten içe kendi yaptıkları şeyleri karşı tarafa
mal edebilirler, bunu kendi tavırlarını haklı çıkarmak amacıyla
bir tür koz olarak da kullanabilirler. Yaptıkları herhangi bir
hata dolayısıyla tepki gördüklerinde “Sen zaten beni
anlamıyorsun / onaylamıyorsun.” gibi sözler söyleyebilirler.
Harpya'nın, bu bakış açısını aptalca olarak nitelemesi de
bundan kaynaklanmakta, diyebiliriz.
“Tahammül
yok renklere, siyah ya da beyaz” - İnsanları kendimizce
kategorize ederken çok keskin uçlar belirleyebiliyoruz; ancak
herkesin farklı farklı doğruları ve yanlışları, bunlar yanında
da ne doğru ne yanlış olan birtakım seçimleri vardır. Harpya
her davranışın doğru veya yanlış olarak nitelenmesine ve bu
nitelemeler neticesinde insanlara duyulan itibarın belirlenmesine
karşı çıkmış.
“Yenilgime
sarılmaktır icap eden tavır” - İnsanın kendi kusurlarını,
yanlışlarını kabul etmesi oldukça zordur; ancak insan hata yapa
yapa doğrusunu öğrenen bir varlıktır ve her hata onun gelişimine
bir tür katkı olabilecektir. Kişinin yenilgilerini kabullenmesi de
kendisini mükemmel sanmasının önüne geçecek ve onu
geliştirecektir. Yenilgi kabullenilmezse nerede yanlış yapıldığı
anlaşılmaz ve/veya çözüm sağlamayacak olmasına rağmen efor
sarf edilmeye devam edilir.
7,5/10
4-
“Sözlerime Sadık”
Şarkının
adı “Sözlerime Sadık” olmakla birlikte şarkıda böyle bir
ifade geçmiyor; sadece “Sözleri tutmuyorsan tabii yok bu sokakta
yerin” deniyor. Bu parça da melankolik olmakla birlikte protest
satırlar da var. (Zaten yukarıdaki şarkılarda da protest bir
tavır hâkimdi; ancak buradaki protestlikle siyasi düzlemi
kastediyoruz.) Nakarat verse'lerle bağımsız düşünülmeye
müsait; daha farklı bir şarkıya da yakışabilirdi. Bununla
birlikte, insanın ruhundaki boşlukların hem kişisel, hem
toplumsal yaralardan kaynaklı olabileceğine işaret edilmek için
özellikle böyle bir parçaya konmuş olabilir.
8,5/10
5-
“Uzaktan”
Albüme
adını veren “vareste” kelimesinin geçtiği şarkı. (“Vareste”
de uzak, kurtulmuş demek.) Nakarat gerçekten çok hoş; sözler de
yine kaliteli. “Uzaktan izliyorum elbet, yaşamak ne haddime”
sözü, hayata karışamayan bir bireyin iç çekişi. Esasında
hayata karışanların ne kadar hayatın içinde olduğundan da emin
olamayız; ama biz tamamen dışındayız, bizim dışımızdakiler
de tamamen içinde gibi gelebilir bize kimi zaman. (Hayatı seyredip
ona tamamen dâhil olamama hâli Tanpınar'ın da Abdullah Efendi
[“Abdullah Efendi'nin Rüyaları”] ve Hayri İrdal [Saatleri
Ayarlama Enstitüsü]
karakterleri üzerinden işlediği bir durumdur.) Bununla birlikte,
“Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler” (Hayâlî)
mısrasında değinildiği gibi, hayatı anlayabilmek için bazen ona
karışmak yerine uzağında kalmak ve dışarıdan seyretmek
gerekir.
İki
söze daha değinelim:
“Bir
elimde yarınların kılçığı, bir elimde tılsım” - İnsan
henüz yarını yaşamadan onun üzerine planlar yapar, hayaller
kurar, adımlar atar... Ve o gün geldiğinde / o gün yaşanırken
önceden beklenen, hissedilen heyecanın belki de zerresi kalmadan
gün yaşanıp bitirilmiş olur. Yarını tüketmek böyle bir şey.
Tılsım ise hayatta önemli bir değişime yol açabilecek bir
nesne; düne bakış, bugünü yaşayış ve geleceğe hazırlanış
konusunda bizi daha da olumlu bir noktaya taşıyabilir bu tılsım.
İnsan için her iki hâl de mümkün, bu sebeple Harpya da bir
elinde birini, diğer elinde diğerini tuttuğundan bahsetmiş.
“Bir
suçludan evrilen zat-ı muhterem benim” - Bu söz, ilk şarkıdaki
sanat suçu ile üçüncü şarkıdaki “Yenilgilerime sarılmaktır
icap eden tavır” sözünü anımsatıyor. İnsan hatalarını,
kusurlarını kabul eder ve onları düzeltmek için çabalarsa
ortaya bambaşka bir kişi çıkarabilir; dün suçlu olduğu hâlde
bugün saygıdeğer bir konuma erişebilir. Hayat düz bir çizgi
üzerinde yaşanmaz ve bu dünya bir sınav dünyası olduğu için
de önemli olan şey tekâmül yolculuğudur.
10/10
Albüm
Ortalaması: 8,6
Harpya,
insanı derin düşüncelere sevk etmekle birlikte dinlendiren, huzur
veren bir EP hazırlamış. Kendi içine döndüğü ve insanlığa
bakışlar attığı kısımlar birçoklarının hislerine tercüman
olacak nitelikte. Kimi parçalarda Fransızca sözler kullanması da EP'yi ona has kılan, estetik bir tercih olmuş; “Uzaktan”
parçası bu açıdan en dengeli parça. Harpya'nın, içine
attıklarını sanatıyla daha sık dışa vurması dileklerimizle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder