13 Ağustos 2023 Pazar

NORM ENDER - AURA VS AURA SONRASI


        Norm Ender 2017 yılının şubat ayında Aura albümünü çıkarmıştı. Aura dopdolu olmasa da farklı tarzda şarkıları barındıran, her tür beğeniye hitap eden bir albümdü. Norm Ender Aura sonrasında üretimlerine bir süre ara verdi, 2019 senesinde yaptığı “Mekanın Sahibi” şarkısı ise epey ses getirdi. Sonraki süreçte üretimlerini sürdüren Norm Ender'in 2019'dan bu yana yayınlanan şarkılarının adedi dokuza ulaştığı için Aura'yla Aura sonrasını kapıştıralım dedik. Haydi başlayalım.

        “Benim Stilim” > “Mekanın Sahibi”

        Aura'nın açılış şarkısıyla Aura sonrasının ilk şarkısını eşleştirerek başlıyoruz. “Benim Stilim” iddialı sözler barındıran hareketli ve eğlenceli bir şarkı. Ne “Mekanın Sahibi”nin alaycı kısmı kadar cıvık ne de onun ciddi kısmı kadar sert. “Pop'u devireceğim.” denilen şarkının pop kitlesine de hitap edebilecek bir yapısının olması, eleştirilen tarzın dalga geçme maksadıyla da olsa taklit edilmesinden daha iyi. “Benim Stilim” hem söylemleri hem de dinlenebilirliği açısından daha dengeli ve eğlenceli bir şarkı.

        “Deli” < “Konuşun Konuşun”

        Aura'nın çıkış parçası olan “Deli” hareketli bir yapıya sahip olsa da iddialı sözler barındıran bir parça; ama bu iddiaların altını pek dolduramıyor. “Konuşun Konuşun”da mizah öğesi daha belirgin ve Norm'un eli bu parçada karşısına aldığı kişilere karşı daha kuvvetli. “Konuşun Konuşun” hem daha eğlenceli hem de battle açısından dinleyiciye beklediğini daha fazla veren bir parça.

        “Sonumu Görüyorum” > “Kediler Aslan Olmaz”

        Aura albümünün en iyi parçalarından biriyle Aura sonrasının en iyi parçalarından biri karşı karşıya. İki parçada da hem battle rap tarzında hem de protest sözler var, buna ek olarak “Sonumu Görüyorum” duygusal sözler de içeriyor. “Kediler Aslan Olmaz” da çok iyi bir şarkı olmakla birlikte “Sonumu Görüyorum”un seviyesinde değil.

        “Kara Toprak” < “Bu Düş Çok Güzel”

        Norm Ender'in ustalara selam durduğu parçalar olan “Kara Toprak”la “Bu Düş Çok Güzel” eşleşmeye çok müsait. “Kara Toprak”ta toplumsal duygular, “Bu Düş Çok Güzel”de ise bireysel ve insani duygular ön planda. Âşık Veysel'in “Kara Toprak”ında aslında toprağın kendisi işlenmiş, Norm ise toprağı Anadolu manasında genişleterek daha ziyade hamasi mesajlar veren bir şarkı ortaya çıkarmış. “Bu Düş Çok Güzel”de ise bireylerin ve toplumun yitirmeye başladığı duyarlıklar işleniyor. “Kara Toprak” da başarılı bir şarkı olmakla birlikte “Bu Düş Çok Güzel” Norm'un özlenen duygusal yanını daha iyi hissettiren bir parça.

        “Yarem” > “Bulamazdım”

        “Yarem” Aura albümündeki en güzel duygusal şarkı. Sevgiliye dair sitemler içerse de ilişkiden ziyade aşkı anlatıyor. “Bulamazdım”da da sevgiliye dair sitemler yanında bireysel duygular işlenmiş. İki parçanın da dokunaklı müzikleri var, ancak “Yarem” hem müzik hem de sözler açısından daha güzel ve daha derin bir parça.

        “Kaktüs” > “Sus Artık”

        “Kaktüs” ikili ilişkideki sorunları işleyen, teması ve müziği itibarıyla pop müziğe yakın bir parça. “Sus Artık”ta ise karşıdaki kişiye sadece münakaşalar temelinde bir eleştiri var ve mizahın dozu nakaratta biraz kaçmış. Norm bunu dışa yansıttıklarımız ile içimizde birikenler arasındaki zıtlığı işlemek maksadıyla da yapmış olabilir, ancak yine de bunun iyi bir tercih olmadığını söylemek gerekiyor. Toplumda ilişkiler seviyesizleşmiş, insanların birbirine saygısı azalmış olabilir; bu noktada duyguların tercümanı olmak yerine insanların duygularını ve müzik zevklerini geliştirecek işler ortaya koymak sanat adına daha doğru bir tavır olur. Özetle söylersek “Sus Artık”, alaycı tavrı ve sığlığı sebebiyle “Kaktüs”ün epey gerisinde kalıyor.

        “Avare” < “İhtiyacım Yok”

        “Avare”, arabesk ve alaycı öğeler taşıyan duygusal bir şarkı; bu yönüyle Aura albümünde “Yarem”in epey, “Kaktüs”ün ise biraz gerisinde kalıyordu. Duygusallığı ve protestoyu birleştiren “İhtiyacım Yok”ta da mizahi tavır belirgin. Norm Ender'in kendisine yönelik eleştirilere bir yanıt niteliğinde yaptığı bu şarkı bir yandan önemli mesajlar verirken bir yandan da komikliği amaçlıyor. (Şarkının detaylı analizini “Norm Ender'i En İyi Özetleyen Şarkı: 'İhtiyacım Yok' ” başlıklı yazımızda yapmış idik.) Norm'un “Böylesi çok dinleniyor.” diyerek “Avare”deki kadar arabesk bir tavır sergilemeye veya ikili ilişkiler üzerinden mizah yapmaya ihtiyacı yok diyebiliriz.

        “Kezban” < “Konu Kilit”

        “Kezban” Aura'da mizah dozu en yüksek olan parça; bununla birlikte teması ve içerdiği eleştiriler çok basit. “Konu Kilit” de mizahın üst düzeye çıktığı, rakiplere bir bakıma çocukça laf sokmalar içeren bir parça. (Şu da belirtilmeli ki parçadaki 90'lar atfı ile bu çocuksu tavır arasında bir bağ kurulabilir.) Yayınlandığı dönemde sözlerinin basitliği sebebiyle epey eleştiri alan “Konu Kilit”, düşük seviyede olsa da bize göre “Kezban” kadar kötü bir parça değil.

        “O Zaman Dans” > “Sadece Öpücem”

        “O Zaman Dans” kafa dağıtmak veya eşliğinde dans etmek için dinlenebilecek, güzel ve eğlenceli bir şarkı. Tarz olarak rap'in biraz uzağına düşse de yapmak istediği şeyi iyi yapan bir parça. “Sadece Öpücem” ise bir yandan mizah ve eğlence, bir yandan battle ve protesto öğeleri içeren ama bunların hiçbirini tam yapamayan bir parça. Ritmiyle dinleyiciyi yakalasa da sözleriyle yer yer iticileşen bir yapısı var. Bu sebeple “O Zaman Dans” round'u rahatlıkla alıyor.


        SONUÇ: 5-4 ve Kazanan: AURA

        Aura albümü farklı beğenilere hitap edebilen, pek doyurucu olmasa da kalıcı parçalar içeren bir albüm. Norm Ender Aura sonrasında da güzel parçalar yaptı, ancak bazı parçalarıyla çıtasını düşürmüş oldu. Şarkıların bir albüm içinde değil de tekli olarak yayınlanmaları da düşük veya orta seviyede oluşlarının daha fazla göze batmasına sebep oluyor. Teklilerin hepsine klip çekilmesi de -dinlenme kazanma amacı bir kenara bırakılırsa- gereksiz maliyet yaratan ve belki üretim hızını da olumsuz etkileyebilecek bir tercih. “Konu Kilit” gibi bir parça düşük seviyede de olsa görsel sunumu gerektirebilir, ama “Sus Artık” ve “Sadece Öpücem” gibi şarkılarda klibin pek bir işlevi olmuyor. Ayrıca her kitleye hitap edebilecek farklı şarkılar yapmak veya bir parçada farklı öğelere yer vermek mantıklı bir tercih iken bu -“Sadece Öpücem”de olduğu gibi- aynı anda bütün tuşlara basmak kabilinden olunca ortaya çok da güzel işler çıkmıyor. Ayrıca -alay maksatlı da olsa- eleştirilen tarzların kliplerde ve sözlerde taklit edilmesi de eleştiriye açık bir diğer yön. Norm Ender'in çıtasını düşürmek yerine koruduğu / yükselttiği, tekliler yanında albümler de çıkardığı günlerin yakında geleceği temennisiyle yazımızı noktalayalım.

29 Ocak 2023 Pazar

AYŞE BETÜL ŞARKILARI (2020-2022) ANALİZİ


        Ayşe Betül (Ayşe Betül İlhan Tatlı) Türkçe Rap müzikle ortaokul yıllarında tanıştı. 2000'li yılların başlarında kendi kayıtlarını almaya başladı. Arkadaşlarıyla S.S.P. grubu olarak 2005'te Nokia Super Sound yarışmasında rap dalında derece, 2006'da Miller Music Factory yarışmasında Hiphop Act dalında birincilik kazandı. Üniversite yıllarında “Notre Dame'ın Kamburu” isimli müzikal için Dinamit ve Ares'le birlikte 12 şarkılık bir albüm hazırladı ve müzikalde Esmeralda rolüyle sahne aldı. Daha sonra müziğe ara vererek modern dans, basketbol koçluğu ve mimarlıkla uğraştı. 2020 yılında yayınladığı “Hadi Şimdi Kaç” ile rap müziğe geri dönüş yaptı.

        Ayşe Betül 2020-2022 yılları arasında ikisi düet olmak üzere toplam 11 parça yayınladı. Bu parçaları yayınlandıkları sırayla inceleyelim:

        1- “Hadi Şimdi Kaç”

        Ayşe Betül'ün Nisan 2020'de yayınlanan ve müziğe yeniden başlangıç yaptığı şarkısı. Pop-rap'in başarılı bir örneği olan şarkı, Ayşe Betül'ün Türkçe Rap'e yeni bir soluk getireceğinin sinyalini veriyordu. Şarkıda Ayşe Betül'ün yansıttığı karakter sevdiği / ilişkide olduğu kişiye karşı içinde birikenleri dışarı vuruyor. Sözlerden karşıdaki kişinin bencil veya narsist biri olduğunu anlıyoruz. Şarkıda yansıtılan karakter kendisini yıpratan bu ilişkiden kurtulmak, kendi özgür yaşantısını tekrar inşa etmek yolunda bir adım atıyor ve ilişkisiyle hesaplaşmaya giriyor. Klibin bir yerinde Orhan Pamuk'la ilgili bir gazete haberinin başlığına yer verilmiş: “Mutsuzluğu aşmak için yazıyorum.”. Klipteki Ayşe Betül de kendisine iyi geldiğini düşündüğü aktiviteler yapıyor (resim, at biniciliği, modern dans).

        Şarkının müziği hoş, sözleri akıcı, kafiyeler de güzel kullanılmış. İkinci verse'te konunun biraz dağıldığı söylenebilir ama bu husus yansıtılan karakterin duygu ve düşüncelerinin de karışık olmasıyla ilişkilendirilebilir. Sık sık ritim değişikliklerine gidilmesi de monotonluğun kırılması haricinde duygulardaki iniş çıkışı yansıtma amacına yönelik bir tercih olmalı. Parçanın öne çıkan kısmı ise nakaratı.
9/10

        2- “B.B.B.”

        “B.B.B”, sözleri 2005 yılında yazılan bir şarkı imiş. Ayşe Betül bu şarkının sözlerinde sadece çok ufak bir değişikliğe gitmiş, eski mahlasını çıkarmış. Şarkıda kalabalık içinde yalnızlık çeken birinin duyguları yansıtılıyor. Bu kişinin en yakınındaki kişi dahi ona birtakım klişe tavsiyeler vererek onun kendini bulmasının, kendini gerçekleştirmesinin yolunu tıkıyor. Şarkıdaki karakter her şeyi göze alarak kendini bulma ve anlam arama yolculuğuna çıkmaya hevesli; ancak yine de yalnızlık zor bir durum ve insanı yıpratıyor. Şarkının sonunda Ayşe Betül'ün sesi bu yüzden cılızlaşıp kayboluyor. Sözler gayet güzel; teknik açıdan da rap matematiği ile şiirsel matematik arasında bir yerde duruyor denebilir. Tabii ki bu şarkıyı bir kenara iteklemiyor, alıp kendimize ekliyoruz.
10/10

        3- “Sen Hayırdır”

        Hareketli ve eğlenceli bir şarkıyla devam ediyoruz. Parçadaki eleştiriler genellikle trapçilere yönelik. Sözler teknik açıdan başarılı. Auto-tune efekti yer yer fazla kullanılmış ama fazla yorucu bir detay olmamış denebilir, dinledikçe alışılıyor. Süper bir parça.
10/10

        4- “Ayarımı Bozma”

        Konu olarak ilk şarkının paralelinde bir şarkı, ama bu şarkıdaki tavır daha sert. Sözler, müzik, nakarat, klip... hepsi güzel. Şarkının başında ve sonuna doğru bir telefon konuşması duyuyoruz, bu da kişinin içinde kopan fırtınaları dışarı yansıtamadığını düşündürüyor. Klipte de beş farklı Ayşe Betül var:

‒ Pembe kıyafetli: Kişiliğin duygusal / hassas tarafını simgeliyor. Nefret ve kin gibi duygularla hareket etmese de yüklerinden kurtulmak, daha iyi hissetmek adına anılarıyla hesaplaşma yoluna gidiyor.

‒ Mavi kıyafetli: Pembe kıyafetli kadar hassas olmasa da bu kişilik de duygusal. Duygunun yanında düşüncenin dozu artmış denebilir. Diğer karakterlerin klipteki vazoya yönelttikleri şiddette herhangi bir alet (halat, sopa, tüfek) var iken mavi kıyafetli olan herhangi bir alete başvurmuyor.

‒ Mavi-siyah kıyafetli: Kişiliğin öfkeli yanını temsil ediyor. Sertlik gösterebilecek bir yapısı var ama öfkesi ve nefreti henüz kin boyutuna varmamış.

‒ Siyah kıyafetli: Kişiliğin en karanlık yanını temsil ediyor. Sert ve kötü düşünceler artık sadece tetikleyicilerle ilişkili olmaktan çıkıp karaktere sirayet etmeye başlamış denebilir.

‒ Beyaz kıyafetli: Kişiliğin güçlü, bilge yanını temsil ediyor. Geçmişi tamamen çöpe atmak yerine yaşadıklarının ona sağladığı kazanımlarla ilerlemek istiyor ve geleceğe umutla bakabiliyor. Faturayı tamamen vazoya kesmek yerine içindekileri yakması bu artı-eksi ayrımını yapabildiğine işaret ediyor.

        Vazonun elden ele aktarılmasının da bir esprisi var: Bir yanımız yaşadığı bazı olayları unutmak istese de diğer yanımız içten içe güzel günleri özleyebilir, boş ümitlere kapılarak tavizler verebilir. Ya da bazı şeyleri unutmak için bazı adımlar atarız, bir iki gün iyi hissetsek de sonrasında içimizin soğumadığını fark edebiliriz. Klipteki farklı Ayşe Betül'ler de geçmişte yaşananların etkisiyle bocalıyor; ilki ve ikincisi geçmiş günlerdeki güzellikleri hatırlayıp esef ediyor, üçüncüsü biraz duraksıyor, dördüncüsü ise geçmişine sırtını dönmek konusunda artık tereddüt etmiyor. Beyaz kıyafetli Ayşe Betül ise meseleye en güzel şekilde noktayı koyuyor.

        Ek olarak belirtelim: Klipte bazı sahnelerle ilişkili olarak ses efektleri de kullanılmış, audio'da bu efektler yok.
10/10

        5- “Sana mı Sorucam?”

        Yine hareketli bir şarkıyla karşı karşıyayız. Şarkı ilk bakışta farklı konuları işliyor gibi dursa da bir çeşit konu bütünlüğü olduğu söylenebilir; klipteki farklı karakterler de bu konu bütünlüğünün yansıması işlevini görüyorlar. Kafası karışık olan Ayşe Betül şarkı sözü yazmak istediğinde aklına popüler şarkılardaki sözler geliyor, bunlarda yansıtılan hayata bakıp kendi hayatının çok değersiz olduğunu düşünüyor ve kendisini bu durumdan kurtaracağını düşündüğü bir kahramanın hayaline sığınıyor. Ardından müzik piyasasının kendisini olumsuz yönlendirdiğini fark ederek aklına gelen bu tür düşüncelere ve bu düşüncelerin ilham perisine meydan okumaya başlıyor. İnat olsun diye popüler şarkılardaki birbirinin kopyası sözlerin tam tersi istikamette sözler söylemeye başlıyor (“Çıkışmadı cash, ödenmedi aidat.” vs.). Yozlaşmış müzik piyasası ve beğenileri yönlendirilmeye çalışılan dinleyici kitlesi bu tarz sözleri beğenmeyeceği için de onlara “Sana mı soracağım?” diye çıkışıyor. İkinci verse'te ise hazzetmediği tarzdaki sözlerin taklidine ve bunların eleştirisine yer veriyor. Bununla birlikte nakarat tek başına ele alındığında konu müzik piyasası haricine taşarak insan ilişkileriyle bağlantılı olacak şekilde değerlendirilebilir. Özetle söylersek düşündürücü ve eğlenceli bir şarkı olmuş.
7,5/10

        6- “Keep It Low” (feat. Aslixan & Offsweet)

        Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve İngilizceyi bir araya getiren bir parça. Yatıştırıcı bir müziği var. Ayşe Betül, aşkı konu edindiği güzel bir verse yazmış. Çok sivrilmeyen, kafa dağıtmaya uygun bir şarkı denebilir.
6/10

        7- “Aptal”

        Bu şarkıda popüler Türkçe Rap icracılarına ve sosyal medya fenomenlerine eleştiri getirilmiş. Dinleyicilerin duygularına tercüman olan mesajları var, ayrıca Ayşe Betül kendisini övmeden de geçmemiş. Şarkının bir yerinde old school - new school kutuplaşmasını anlamsız bulduğunu, önemli olanın kalite ve başarı olduğunu belirten sözler de söylüyor. Teknik açıdan başarılı ama biraz yorucu bir şarkı, bunda beat'in karakteri de belirleyici olmuş.
7,5/10

        8- “Gol”

        Hareketli bir müzik üzerine ritmi ve ses benzerliklerini ön plana alan sözler yazmış Ayşe Betül. Sözler biraz dağınık denebilir, ancak hoş ve kafa dağıtmak için dinlenebilecek bir şarkı ortaya çıkmış. Ses efektlerinin fazla kullanılmamış olması da bu açıdan önemli bir artı.
6/10

        9- “Tesadüf” (feat. Fate Fat)

        Fate Fat ve Ayşe Betül bu parçada karşılıksız aşkı işlemişler. Belki de anlattıkları duygu aşktan ziyade hayranlık veya tutku, çünkü karşılarındaki insanı yeterince tanımadıklarını gösteren sözler söylüyorlar. Esasında aşkın da farklı farklı hâlleri var, yaşayan kişiye göre ve karşıdaki kişiye göre değişebiliyor denebilir; şarkıda da bu farklı aşklardan biri seçilerek derin ve karmaşık duygular yansıtılmış. Güzel bir şarkı.
8/10

        10- “Ölücem Burda”

        Aşka dair bir şarkı daha; ancak buradaki duygular daha derin ve bir varoluş sancısı söz konusu. Ayşe Betül'ün yansıttığı karakter belli ki yaşadığı ilişkide umduğunu bulamamış. Birtakım hatalar yapmış olsa da anlayış yerine yüze vurmalarla karşılaşmış ve kendisini yıpratan bu ilişkiyi bitirmek istemiş, bununla birlikte o kişiye beslediği duygular değişmemiş. Klibe bakılırsa ilişkilerini arkadaşlık olarak sürdürüyorlar ama kadın hâlâ adama karşı meyilli; ancak gururu ve kendine saygısı sebebiyle mesafesini koruyor. (Öte yandan klibin hikâyesiyle bütün sözlerin uyuşmama ihtimali de var.) Duvardaki süs eşyası karakterin yaşadığı iç çatışmayı tetikliyor ve biz bu sebeple fantastik sahneler izliyoruz. Adam bir çeşit hizmetçi kambura dönüşmüş, muhtemelen efendisi olan kişinin yanından ayrıldığı sırada Ayşe Betül'ü gözetliyor ve fark edildiği anda onu efendisinin olduğu yere doğru çekiyor. Ayşe Betül savaşçı bir kişilik; kambur adamın kendisi için bir tehdit olduğunu düşünüyor veya kendisini neden gözetlediğini anlamak için peşine düşüyor. Onun peşindeyken silahını ve çantasını atarak sadece kendine olan güveniyle yola devam etmeyi tercih ediyor. (Videonun yorumlar kısmında klibin yönetmeni silahın, çantanın ve adamın sırtındaki kamburun ruhtaki yüklere işaret ettiğini belirtmiş.) Kamburun efendisi Ayşe Betül'e tıpatıp benzeyen biri çıkıyor ve onu yeni efendi tayin ederek ortadan kayboluyor. Erkeğin farklı arayışlar içinde olması ve aslında aradığını aynı kişide bulabileceği anlatılmak istenmiş olabilir. Öte yandan kadının da kendi değerini ve gücünü fark ederek yükselmesi söz konusu.

        “Aşk vatan tabii, döneceğiz yurda”: Bu sözle aşka tamamen cephe alınamayacağı anlatılmak istenmiş; ancak aşkın kendisi insan hayatında önemli bir belirleyen olsa da aşkın nesnesi değişebilir. İki taraf için de yorucu, yıpratıcı olan bir ilişkiyi sürdürmek belki de aşkı yanlış yerde aramaktır; o yüzden hayırlısına niyet etmek ve aşkın her türlüsünü de yüceltmemek gerekir diyebiliriz. (Burada bir parantez açalım: Bir ilişkinin yıpratıcı olmasının farklı sebepleri var. Kişiler arası uyuşmazlık haricindeki sebepler zamanla veya şartların değişmesiyle aşılabilir, o yüzden bir ilişkiyi sürdürmek için de, bitirmek için de sağlıklı düşünmek gerekiyor.) Ayşe Betül de aşkın sadece nesnesinin değil de kendisinin, insanı gelişime iten saf hâlinin saygıdeğerliğine işaret etmiş.

        “Ucube hayatımın ucundan tut”: Buradaki “ucube” kelimesi kişinin kendi hayatını değersiz olarak görmesinden ziyade hayatının gidişini beğenmemesinden kaynaklanıyor. Kavuşulamayan mutluluğun düşüncesi de bu algının kuvvetlenmesine sebep oluyor. Yine de karşıdaki kişiyi bir tür kurtuluş olarak görmek sakıncalı bir duygu durumu; çünkü beklentiyi ve arkasından gelebilecek hayal kırıklığı riskini arttırıyor. Sevdiğimiz kişinin arayışlarımıza cevap olacağı düşüncesi elbette ki kaçınılmaz; ancak bir yandan arayışa girerken diğer yandan da karşımızdaki kişinin de arayışları olduğunu düşünmek gerekiyor. Ve Ayşe Betül'ün şarkıda anlattığı gibi, bazı şeyleri de kendi içimizde arayıp bulmamız gerekiyor.

        Şarkıya dönersek; verse'ler fazla uzun değil, bu da nakaratın sık aralıklarla tekrar etmesi sonucunu doğuruyor. Yine de şarkı yorucu olmamış; dengeli ve güzel bir şarkı.
10/10

        11- “Tolerans”

        Hareketli müzik üzerine ritmik ve duygusal sözler yazılmış ve karışık çeşnili bir şarkı ortaya çıkmış. Pop müziğe yakın bir parça; kendi klasında başarılı ama diğer şarkıların yanında biraz sönük kalıyor.
5/10

        Ortalama: 8,09 ~ 8,1

        Ayşe Betül'ün farklı tarzlar denemeyi sevdiğini ve özellikle duygusal parçalarda gerçekten güzel iş çıkardığını görüyoruz. Hareketli şarkılarda da mizahî yaklaşımı tercih ediyor; “Sen hayırdır?”, “Bu da mı gol değil?”, “Öyle ölmem füze at.”, “Azalarak bit.” gibi söylemlerle şarkılarına renk katıyor. Bazı kliplerin şarkıların mesajlarını tamamlayıcı nitelikte olması da güzel bir detay. Ayşe Betül tekli parçalar yanında albüm veya EP de çıkarsa fena olmaz diyerek yazımızı noktalayalım.

***

        Notlar:

1- Ayşe Betül'ün biyografisi ve “B.B.B.” şarkısının yazım ve kayıt süreci hakkında bilgi için şu röportaja bakınız: https://www.bikuble.com/yeni-teklisi-sen-hayirdiri-dinleyicilerle-bulusturan-ayse-betul-ile-bir-roportaj

2- “Ayarımı Bozma” şarkısına ait yorumun yazımında daha önce Bol Sözlük'te “yorumlayan adam” nick'iyle yazmış olduğum entry'den faydalandım: https://www.bolsozluk.com/sozluk.php?process=eid&eid=356704

17 Ocak 2022 Pazartesi

ALEM DM - EXTRA 2 ALBÜM ANALİZİ


        2010 yılında rap müziğe adımını atan Alem DM (Yusuf Emrah Şahin), 2012-2020 yılları arasında toplam beş tane albüme (Aynen, Perde, Studio Kliniği, Extra, Dünya Dışı Düşler) ve albüm dışı pek çok parçaya imza attı. Mart 2020'de yayınladığı Dünya Dışı Düşler albümünden sonra bir albüm doldurmaya yetecek kadar tekli yayınladı. Bu süreçte Extra 2 adını verdiği albümünü de tamamlayarak Ocak 2022'de dinleyicilerine sundu. Alem DM'in ilk beş albümünü daha önce analiz etmiş ve içlerinde en sağlam bulduğumuz albümün Extra olduğu sonucuna varmıştık; bu sebeple, yeni albüm için seçilen ismin Extra 2 olması bizi ayrıca heyecanlandırdı.

        Albümde hepsi solo olmak üzere toplam 12 parça var ve bunlar alfabetik sırayla albümde yer almış. Hepsine tek tek bakalım:

        1- “Darmadağın”

        Darmadağın” ismi kasvetli bir parçayı çağrıştırsa da yumuşak müzikli bir parçayla albüme giriş yapıyoruz. Verse'lerde sevgiliyi öven, güzel ve derinlikli sözler var; nakaratta ise daha hareketli ve daha rahat düzlemde sözler tercih edilmiş. Alem DM bu şarkıda Extra albümünde geçen bazı sözlerine de telmihte bulunmuş: “Şimdi söyle, nerede kaldı hatırı olan kahveler?” (“Bir Seni Bulamam”) > “Hatırı olan kahve bitti, telve kurudu dipte”; “Alışveriş bitti, şu an çöpte gezen listeyim” (“Rahat Ol”) > “Alışveriş bitti artık, şimdi çöpteki listeyim”. İkinci verse'teki “Alakasız şeyler üretebilirsin sevince” cümlesi de düşündürücü olmuş. Buradaki “üretim” sanatsal bağlamda düşünülebileceği gibi her türlü söz ve eylemi kapsayacak şekilde de düşünülebilir. Tanışılan her yeni kişi insanın kişiliğinde ve hayatında az çok farklılık yaratabilir, ama bunu en belirgin şekilde yapan kişi insanın âşık olduğu kişi oluyor; onun yarattığı değişimler de duygu durumundaki kısa süreli dengesizliklere ek olarak hayat tarzında ve kişilikte görülen kalıcı değişiklikler olabiliyor. Bu da bizi “ondan önce”ki kendimizle alakasız bir noktaya taşıyabiliyor. Bu sözü şarkı ve Alem'in sanatı özelinde düşünürsek de şöyle yorumlayabiliriz: Verse'lerdeki derinlikli sözler ve nakarattaki rahat tavır birbirine biraz zıt düşüyor, ayrıca bu tarz bir nakarat Alem'in duygusal şarkılarda daha çok tercih ettiği derinlikli ve hüzünlü nakaratlardan da biraz uzak bir noktada duruyor. Alem DM bu noktada -hem şarkının kendi içinde hem de albümün tamamı açısından- zıtlıklardan bir denge oluşturuyor ve verdiği mesajı kuvvetlendiriyor diyebiliriz. Gayet hoş ve albüm açılışı için uygun bir parça olmuş.
8/10

        2- “Doldurup Çek”

        Sözleri de müziği de gayet güzel olan bir şarkıyla devam ediyoruz. Alem DM bu parçada belli kafiyeleri uzun süre devam ettirmiş ve kafiyeli kelimelerde hoş vurgular yapmış, bu vurgular altyapının karakteriyle de gayet uyumlu olmuş. Nakarat iki parçalı kurgulanmış, ilk parçada back vocal belirgin iken ikinci parçada auto-tune ve ses kalınlaştırma belirgin. Nakaratın ikinci kısmında bu efektlerin kullanılması bilinçli bir tercih; bu şekilde, kişinin karşılaştığı zorlukların potansiyelinin üstünde olabileceğine ve bunların göğüslenmesi sırasında ve sonrasında kişinin güçleneceği gerçeğine işaret ediliyor. Bu kısımda cümlelerin birkaç kez tekrar etmesi de insanın bu yükleri taşırkenki çabasının Sisyphos'un çabasına olan benzerliğini hissettiriyor diyebiliriz. Albümün en iyilerinden.
9/10

        3- “Döner Tersine”

        Albümün en kasvetli parçasıyla karşı karşıyayız. Dokunaklı müziği, daha parçanın en başından “Oldum derbeder, lan bıktım yeter” diye giren nakaratı, flow'u, kafiyeleri, kelime oyunları ve yansıttığı hayat muhasebesiyle dinleyiciyi rahatça yakalıyor ve parçanın sonuna kadar bırakmıyor. Nakaratta “döner tersine” cümlesi kafiyenin seyriyle “tersine döner” şeklinde de kurulabilirdi; ama cümlenin bu şekilde tersten kurulması da ritim haricinde parçanın mesajıyla bağlantılı bir tercih olabilir. “Günler hep beter, döner tersine” cümlesiyle gece gündüz farkına işaret edilmiş ve gündüz vakitlerinde de gecedeki yalnızlığın ve kasvetin yaşanabileceği anımsatılmış, ayrıca hayat karşısında türlü yenilgilere uğrayan bir birey için gece ve gündüzün hiçbir elle tutulur gelişme yaşanmadan birbirini kovalamasına ve bu kısır döngüdeki gündüzlerin kişiye hiçbir yaşam enerjisi katamıyor oluşuna da işaret edilmiş diyebiliriz. Tersine dönen bir diğer şey de albüm kapağı. Extra albümünün kapağında da aynı mekân vardı ve gökyüzü bulutlarla kaplıydı; ama bunlar kara bulutlar değildi ve fırtına yoktu. Extra 2'de albüm kapağı da bir bakıma tersine dönmüş ve “Döner Tersine” parçası da albüm kapağındaki mesajı yansıtan parça olmuş. Beğendiğimiz bazı şarkılara 10 üzerinden 12 veresimiz gelir ya, bu da öyle bir parça.
10/10

        4- “Hedef”

        Hedef” şarkısının müziği çok hoş; tansiyonlu yapısıyla Kurtlar Vadisi müziklerini anımsattığını söyleyebiliriz. Alem DM müziği güzel değerlendirmiş, özellikle ikinci verse'te parçayı uçurmuş. Nakaratın tekrarlı yapısı da güzel olmuş, hayatın her anında farklı hedeflerle karşılaşabileceğimizi ve pek çok derdin, problemin ve kötü niyetli kişilerin hedefi olabileceğimizi hatırlatıyor. Tadı damakta kalan bir şarkı.
8,5/10

        5- “İşte Bu”

        Hareketli bir parçayla devam ediyoruz. Alem DM bu parçayı çoğunlukla ritmik sözlere ve respect'e ayırmış. Yabancı rap dünyasının önde gelen isimlerini ve Micheal Jackson'ı anmış, ayrıca parça ve albüm isimlerine yer vermiş. Çoğunlukla Tupac'ın şarkı isimleri söyleniyor, ikinci verse sonunda söylenen sözler de Eazy-E'nin bir şarkısının nakaratına ait. Bir söze değinelim:

        Bir şair değilim, ritim yoksa ben de yokum” - Rap müzik her ne kadar “ritmik şiir” diye adlandırılıyor olsa da ritmik şiirin şiirden biraz farklı olduğu söylenebilir. Bir rap şarkısı için genellikle önce beat yapılır, sonra müziğin duygu ve ritmine göre sözler yazılır; Alem de bu sebeple “Ritim yoksa ben de yokum.” demiş. Bunu söylerken şiiri ritmik şiirden daha üst bir mertebeye yerleştiriyor da olabilir, müzikle birleşen ritmik şiiri şiirden daha cazip buluyor da olabilir. Ayrıca şunu da belirtelim ki Alem DM edebiyat ürünleriyle rap'in farkına daha önce de değinmiş idi: “Kısa dokunuşlar benim tarzım, edebiyat isteyen gidip roman alsın.” (“Görmezden Gel”). Bu sözü de hesaba katarsak Alem'in rap şarkılarını edebî ürünlere tercih ettiğini düşünebiliriz.

        Şarkıya dönecek olursak; “İşte Bu”, birkaç orijinal cümle dışında genellikle alıntı ve anıştırmalardan oluşan bir şarkı olmuş, bu sebeple “İşte bu DM rap'i baby” cümlesi sadece bu şarkı özelinde düşünülünce yanılgıya sebep olacaktır. Alem bu parçada daha ziyade kendisini besleyen kaynaklara atıf yapmış ve yeni nesil rap'lerden ziyade bu isimlerin dinlenilmesi konusunda dinleyiciyi teşvik etmek istemiş. Sagopa Kajmer de “Saldırground” şarkısıyla güncel tarzının dışına çıkarak boom bap battle örneği vermiş idi, Alem'in de bu şarkıyı benzer bir anlayışla yaptığını düşünebiliriz.
6/10

        6- “Kalbinden Tuttum”

        Kalbinden Tuttum” durgun müzikli bir şarkı, yatıştırıcı bir havası var. Özellikle nakaratı hoş olmuş. İnsanın çelişkilerine işaret eden şu cümlelerin altını çizelim: “Yalnızlık da yalnız başına çekilecek değil gibi”, “İçin konuşmak ister, sen susmak ister misin?”.
7/10

        7- “Mahalle Mukaddem”

        Vitesi beşlediğimiz bir şarkıyla karşı karşıyayız. Müzik çok sağlam, şarkı da gangsta rap - party-rap karışımı olmuş. Sound'u ve tarzıyla Alem'in ilk albümündeki “Mesafe Kalmaz”ı ve bu yakınlarda yaptığı parçalardan “Parkur” ve “Baron”u hatırlattığını söyleyebiliriz. Gangsta rap'e yakın bir yerde dursa da “Villada yaşıyo'sun, diyo'n harabe” denerek yapmacık gangsta rap'lere ve semt rap'lerine eleştiri getirilen bir şarkı olmuş. Kendi tarzında başarılı, “arabada dinlemelik” denen parçalardan.
7/10

        8- “Mersin”

        Türkçe Rap'te bir çeşit akım hâline gelen semt rap'inin Alem DM'cesiyle albüme devam ediyoruz. Alem DM bazı parçalarında Mersin'e dair sözler söylüyordu, bu sefer tümden Mersin'e ayırdığı bir parça yapmak istemiş ve ortaya güzel bir şarkı çıkmış. Altyapı da temaya gayet uygun; albümün hareketli şarkıları içinde en sağlamı.
7,5/10

        9- “Olasılıklar”

        İki hareketli şarkıdan sonra tekrar melankolik moda geçiyoruz; ancak bu şarkı da hareketli ve verse'lerde sözler adeta ateş ediyor. Parçada altyapı, flow ve agresiflik itibarıyla rap-rock arası bir tat olduğunu söyleyebiliriz. Alem DM bu parçada kendine yabancılaşmış bir birey olarak kimi yerde kendisinden üçüncü şahıs olarak bahsediyor ve kendisiyle kavgalar ediyor, duygu ve ritim de dinleyiciyi sürüklüyor. Beat'e gelirsek; birkaç saniyede bir araya giren ve parıldayışı andıran bir ses var. Beat'te bu sesin kullanılması monotonluğu kırmak için tercih edilmiş olabilir; öte yandan, hayatta karşılaşılan çalkantıları ve içte biriken öfkenin zaman zaman patlayışını andıran bir duygu verdiği de söylenebilir. Albümü taşıyan şarkılardan.
9/10

        10- “Öyle Kolay Değil”

        Öyle Kolay Değil” yatıştırıcı bir müziğe sahip. Alem beat'i güzel değerlendirmiş; yer yer matraklaşan sözler, kafiyeler ve özellikle nakarat çok hoş olmuş. Parçanın sonunda, çok düşünmenin delilikle ilişkilendirilmesi meselesiyle bağlantılı bir skit'e yer verilmiş. (Skit'in alındığı film 1995 yapımı Twelve Monkeys / 12 Maymun.) Albümdeki parçalar alfabetik sıraya sokulmasaydı bu parça güzel bir outro olabilirmiş.
7,5/10

        11- “Sen Yok”

        Ayaklarımızı yerden kesen bir müzik ve romantik sözlere sahip bir şarkı “Sen Yok”. Kimisine pek hitap etmeyen, kimisinin de bunalımlı şarkılardan daha çok sevdiği tarzda aşk sözleri barındırıyor, sondaki saf müzik kısmı da parçanın yarattığı hoş etkiyi ikiye katlıyor. Albüme renk katan, gayet güzel bir parça.
8,5/10

        12- “Sessizce”

        Yatıştırıcı müziğe sahip bir şarkıyla kapanışı yapıyoruz. “Sessizce” hoş bir müziğe ve dile dolanacak bir nakarata sahip, verse'lerde ise Alem DM tasvip etmediği kıskanç ve ikiyüzlü kimselerden şikâyet etmiş. Konu güzel işlenmiş olsa da bu müzik ve nakarata farklı konuda, daha duygusal verse'ler eşlik etseydi daha güzel bir şarkı ortaya çıkabilirmiş.
7/10

        Albüm Ortalaması: 7,916 ~ 7,9

        Extra 2 farklı tarzları içinde barındıran bir albüm olmuş. Kafa dağıtmalık şarkılar yanında gayet derinlikli, tekrar tekrar dinlenecek şarkılar var. Albümü ilk Extra'yla kıyasladığımızda ise şöyle bir sonuca varıyoruz: İlk Extra da yer yer melankolik, yer yer hareketli parçalardan oluşsa da bu albümden daha yoğunluklu bir albümdü. O albüm için uygulanan formül biraz daha farklıydı; Alem DM yaklaşık bir yıllık bir zaman diliminde tekli yayınlamamış ve bu süreç içinde her bir parçası tek başına da dinlenebilecek bir albüm ortaya çıkarmıştı. Extra 2'de ise bazı şarkılar tekliden ziyade albüm oyuncusu olmaya müsait. Tarz açısından da tamamen ilk Extra'nın paralelinde gidilmemiş, Alem DM'in rap yolculuğunun çeşitli duraklarından süzülüp gelen esintiler mevcut. Albümdeki hâkim tavır ve arabesk esintili nakaratlar özellikle Extra'da Alem'in rap'ine yerleşen unsurlar. “Darmadağın”, “Kalbinden Tuttum” ve “Sen Yok” parçaları eskilerden “Acıtan İçerik” parçasını ve Alem'in son dönemde yaptığı şarkılardan “Aşkı Kalbimde Susmaz”ı anımsatıyor denebilir. “Mahalle Mukaddem” yukarıda isimlerini andığımız parçaların paralelinde yer alıyor. Bunun dışında “İşte Bu” ve “Mersin” gibi, Alem'in her albümde yeni şeyler denemeyi sevdiğinin göstergesi olan parçalar da var. Puan konusuna gelirsek; bu albüm için de Extra'daki formüle bağlı kalınsaydı, örneğin ortalamayı aşağı çeken üç dört parça yerine son iki yılda çıkan teklilerden “Hedef Olamam”, “Boşluklar”, “Yok” gibi şarkılar albüme saklansaydı Extra'nın aldığı puana erişen bir Extra 2 albümü vücuda getirilebilirdi. Ama böylesi de yeni tecrübelerin önünü kapatabilir, ayrıca günümüzde albümler part part yayınlanıyorken, daha çok teklilere ağırlık veriliyorken böylesi bir albüm ortaya koymak endüstriyel açıdan da pek isabetli bir hamle olmayabilir ve her dinleyiciye hitap etmeyebilirdi. (Bu arada ilk Extra'nın 10, bu albümün ise 12 parçadan oluştuğunu ve düşük puanlı iki şarkıyı hesaba katmayınca puan farkının 1'e indiğini belirtelim.) Nihayetinde Extra 2, Alem DM albümleri içinde bizce şimdilik üçüncü sıraya yerleşen, alıştığımız tatlar yanında yeni tatlar barındıran ve dinleyicilere birkaç yeni Alem DM klasiği kazandıran güzel bir albüm olmuş.

11 Nisan 2021 Pazar

SND GOLDEN TAPE VOL 2 ALBÜM ANALİZİ


        suikast.de 2020'nin eylül ayında 20. yıla özel olarak
SND 20th Anniversary Golden Tape albümünü yayınlamıştı. Aradan çok zaman geçmeden ikinci bir toplama albümün gelmesi gayet güzel olmuş. Birinci albümü çıktığı zaman analiz etmiş ve ortalama olarak 7,4 puan vermiştik, bakalım SND Golden Tape Vol 2 ilkinin tutturduğu puanı geçebilecek mi.

        İlk albümde biri intro olmak üzere toplam 26 şarkı vardı, bu albümde ise biri remix olmak üzere toplam 27 şarkı var. Bu albümde de yabancı şarkılar var; ama bunlar geçen seferki gibi Türkçe şarkılar arasına serpiştirilmek yerine sona konulmuş. Albümün kadrosu da büyük ölçüde değişiklik gösteriyor; ilk albümden buraya transfer olan sadece 5 kişi var (Sayedar, Sansar Salvo, Geeflow, Kaplan, Forte.). Lafı fazla uzatmadan şarkılara geçelim.

        1- Mirac & Sitem Depresif - “Rebelyon”

        Epik atmosferli bir müzikle albüme giriş yapıyoruz, bu da dinleyiciyi uyandırma adına işlevsel. Mirac ve Sitem Depresif beat'in karakterine uygun olarak epik sözler yazmışlar. “Rebelyon” başkaldırı demek, Mirac ve Sitem Depresif de hayat tarzı ve müzik endüstrisindeki yozlaşmışlıklara başkaldırıyorlar; bu başkaldırıda silahları da rap'leri.

        Şarkıda tenasüp ve telmih sanatları hâkim. Rebelyon, savaş, muharebe, silah, cephane, zırh, madalyon, düşman, nara kelimeleriyle tenasüp yapılmış. “Yaşımız erdi yolun yarısı denen otuzlara” sözü Cahit Sıtkı Tarancı'nın “Otuz Beş Yaş” şiirini hatırlatıyor. “Zırhım kalbimde, olmasa da üstümde” sözü Cevşen-i Kebîr duasıyla ilgili rivayete gönderme olmalı. Ayrıca Hz. Yusuf (a.s) ve Hz. Hızır (a.s) kıssalarına da telmih var. Özetle “Rebelyon”, beat'in atmosferi dolayısıyla hayli iddialı sözler barındırsa da güzel bir şarkı olmuş.
9/10

        2- Sayedar - “Gittin Gideli Bebek”

        İkinci adımda ilk şarkının karakterine hayli zıt bir şarkıyla karşılaşıyoruz. Parçanın hoş bir beat'i var, sonda öne geçirilmesi ve scratch eklenmesi de güzel olmuş. Sayedar beat'i güzel değerlendirmiş, yarışma programlarına yaptığı gönderme ve mizah dergilerine çaktığı selam da hoş olmuş. (Sayedar'ın belirttiğine göre şarkı da adını Bülent Üstün'ün Uykusuz dergisindeki "Gittin Gideli Bebek" köşesinden almış.) Araya kaba tabir sıkıştırmadan yazamaması ise Saye'nin zayıf tarafı.
7/10

        3- Sansar Salvo - “Kiminin Kelimesi 2”

        “Kiminin Kelimesi” 2013'te çıkmıştı, Sansar Salvo yıllar sonra bu albüm için ikinci bir “Kiminin Kelimesi” yapmak istemiş. Şarkının karakteri ve bazı sözleri ilk şarkıyla benzerlik taşıyor, bununla birlikte bu şarkıda rap hayatıyla ilgili sözler daha fazla.

        Şarkıda dünyanın -ya da Sansar'ın deyimiyle “bütün saçmalığın”- ortasındaki Sansar'ı seyrediyoruz. Sansar bir yandan kendi rap yolculuğunu, bir yandan da insanların koşuşturmacasını ve yaşanan bazı olumsuzlukları anlatıyor. Bütün bu hengâmenin içinde hayatına anlam katan rap'e sarılıyor ve eski bir şarkısına selam çakıyor.

        Şarkının müziği çok güzel. İlk verse'te duygu, ikinci verse'te ses benzerlikleri öne çıkmış. Nakarat da güzel, sadece ortada verilmek yerine sonda da verilebilirdi.
9/10

        4- Dr. Fuchs - “Rapim Cevap Olur”

        Parçanın gerilimli, hoş bir beat'i var, Dr. Fuchs da beat'in ritmine güzel ayak uydurmuş. Beat'in atmosferine uygun olarak agresif, üst perdeden sözler dinliyoruz; bu da klasik Fuchs tarzı. Nakarat rhyme ve flow açısından dinleyiciyi cezbediyor, sonda iki yerine dört kez de verilebilirdi. Tadı damakta kalan bir parça olmuş.
10/10

        5- Geeflow - “Yap Bi Sound”

        “Yap Bi Sound”la tamamen farklı bir atmosfere giriyoruz. Şarkı albümün en hareketli beat'ine sahip, Geeflow da müziği gerçekten güzel değerlendirmiş. Parça biraz Bedük'ün, biraz da Ragga Oktay'ın stilini anımsatıyor diyebiliriz.
7,5/10

        6- Kaplan - “Kana Kana”

        Kaplan albümün rotasını tekrar Fuchs'un çizgisine döndürüyor ve son zamanlarda popüler olan rap tarzlarını eleştiriyor. Klasik rap'lere olan özlemini hüzünlü bir şekilde ifade ettiği nakarat çok hoş olmuş, bu açıdan verse'leri de dengeliyor. Sondaki saf müzik kısmı biraz uzun tutulabilirmiş.
9/10

        7- Forte - “İmdat, Yardım”

        Forte ilk albümde hareketli bir battle parçayla yer almıştı; bu sefer kadınlara uygulanan şiddeti konu edinmiş. Şarkının özellikle beat'i ve nakaratı dokunaklı. Forte gerçekten derinlikli sözler yazmış ve sesini de güzel kullanmış; öte yandan sık ritim ve vokal destek geçişleri parçayı yoruculaştıran detaylar olmuş. Bu tür şarkıların devamının gelmesini gerektirmeyecek günlere bir an önce erişmek dileğiyle 10 üzerinden 8,5 diyelim.
8,5/10

        8- Sessiz G3 & Enemy One & Savaş Tancuay & Rasad & Derin Darbe - “5 Karat”

        “5 Karat” az çok farklı tarzlara sahip beş MC'nin bir araya geldiği bir parça; bu açıdan SND Golden Tape'in bir çeşit minyatürü gibi olmuş. (Sessiz G3, Savaş Tancuay ve Derin Darbe'yle albümün ilerilerinde tekrar karşılaşacağız.) Parçada farklı tatlarda verse'ler var; içlerinde çok sivrilen veya geriye düşen bir verse yok, bu açıdan dengeli bir parça. Aralarda nakarat girilmeyip beat'in öne çıkarılması da parçanın yorucu olmasının önüne geçen bir tercih olmuş.
7,5/10

        9- Cato - “Bunun Adı Hip-Hop”

        Cato'dan pop kültürüne ve bir zamanların kimi rapçilerine diss niteliği taşıyan bir parça. Şarkının girişinde sözlerin seneler önce yazıldığı belirtilmiş, bu da şarkının Türkçe Rap'in bugünkü gündeminden farklı bir içeriğe sahip olmasından kaynaklanıyor. Şarkı güzel olmakla birlikte ara ara edilen küfürler parçayı biraz aşağı çekmiş, bunlara Hip-Hop kültürünü tümden yansıtma amaçlı yer verildiği söylenebilir.
7/10

        10- Santi aka Universe - “Savaşmayı Öğren”

        Kasvetli bir beat üzerinde hüzünlü ve agresif sözler barındıran bir parça. Santi beat'in atmosferiyle uyumlu, metafor ağırlıklı sözler yazmış. İnsanların dertlerini, mücadelelerini, erdemlerini kendi gözlerinde ne kadar büyütebildiğini hatırlatan sözler var. Gayet güzel bir şarkı.
8/10

        11- Efeflow - “Fitil”

        Hareketli, agresif bir battle parça. Tavır açısından dikkat çekmekle birlikte fazla sivrilmeyen beat'i, biraz zayıf kalan nakaratı ve dinleyiciyi yoran sık ritim geçişleri dolayısıyla albümün zayıf halkalarından olmuş.
5/10

        12- Bossy - “Yaşamıyorum”

        Bir yandan sakin, bir yandan gerilimli bir beat'i var “Yaşamıyorum”un, filmlerdeki gizli iş çevirme sahnelerini anımsatıyor. Bossy de beat'in bu ikircikli atmosferinin etkisiyle karışık bir psikolojiyi yansıtmış. Yaşadıklarının etkisiyle hissizleşmiş bir karakteri yansıtmış ve acı gerçekleri dinleyicileri gülümsetecek bir tavırla dile getirmiş. Arada diyalogların tek tarafı yansıtılarak bir çeşit tiyatral etki de yaratılmış. Deneysel, hoş bir parça.
6/10

        13- Zeo Jaweed - “Normal”

        Eski pop şarkılarını anımsatan yumuşak bir beat'i var “Normal”in, Zeo da beat'in ritmi ve karakterine uygun sözler yazmış. Albümün hareketli kanadını güçlendiren, dinlendirici bir parça.
6,5/10

        14- Abluka Alarm - “Yeni Yollar İzinde”

        Parçanın dinlendirici bir beat'i var, Laedri ve Savaş Tancuay da battle ile melankolik rap'i harmanlayan sözler yazmışlar. Bir zamanlar ekiplerinde yer aldıkları Sagopa ve Kolera'ya da göndermeler var. Parçada ikinci verse'ün biraz öne geçtiğini söyleyebiliriz. Güzel bir şarkı; ama bu beat ve nakarat tümden melankolik bir şarkıya daha çok yakışabilirdi.
8,5/10

        15- Derin Darbe - “Bezdum”

        “Bezdum”, mizahî bir tavrı olan protest bir şarkı. Mizahî tavırla bağlantılı olarak birtakım kaba tabirlere yer verilmiş. Şarkı tarz açısından bize Grup Vitamin ve Moğollar karışımı gibi bir tat verdi. Hoş bir parça.
6,5/10

        16- Sessiz G3 & Panik - “Yık Caddeleri”

        Parçanın hoş ve dinlendirici bir beat'i var, sözler de party rap ile gangsta rap karışımı. Arabalarla konvoy oluşturan, belki de illegal araba gösterileri ve yarışları düzenleyen çeteler söz konusu edilmiş. Panik temayı belirginleştiren ve vokaliyle şarkıyı yumuşatan bir verse girmiş, dolayısıyla parçada o öne çıkmış. Kendi türünde başarılı bir şarkı.
6/10

        17- Asır & G.I - “Kovan”

        Yüksek tansiyonlu, melankolik - protest karışımı bir şarkıyla devam ediyoruz. Beat çok hoş, verse'lerde tokat etkisi yaratan bir okuma var, nakarat ise verse'leri yumuşatan bir karakterde. Güzel bir şarkı.
8/10

        18- Kehanet - “Ghetto Klasman”

        Kehanet albümün melankolik kanadını güçlendiren bir şarkıya imza atmış. Kimi yerlerde iç sesini yansıtacak şekilde üst üste vokal kullanmış. Parça beat'in baskınlığı ve bu üst üste vokaller dolayısıyla dinleyiciyi biraz yoruyor, ama yine de sağlam olmuş.
8/10

        19- Şehzade - “Her Gece”

        “Her Gece” çok güzel bir pop rap örneği, döngüye alınmaya müsait. Şehzade güzel sözler yazmış ve sesini gayet iyi kullanmış; tarzıyla Medusa'yı hatırlattığını söyleyebiliriz.
8,5/10

        20- Karakurt - “Sorun Var”

        “Sorun Var” albümdeki old school karakterli şarkılardan. Arabesk tarzda bir beat'i var, Karakurt da bir yandan arabesk, bir yandan protest, bir yandan da battle rap tarzında sözler söylemiş. Hem müziği hem de akıcılığıyla dinleyiciyi rahatça yakalayan bir parça.
8,5/10

        21- Sandra Reyes - “Feeling”

        “Feeling”le birlikte albümün yabancı kanadına geçiş yapıyoruz. Parçanın hoş olmakla birlikte pek sivrilmeyen bir beat'i var, Sandra Reyes de flow açısından başarılı sözler yazmış. Dinlendirici bir şarkı.
6,5/10

        22- MR. Cap - “MR. Cap İst Back”

        Önceki şarkıdan çok daha tansiyonlu bir beat'i var parçanın, MR. Cap de beat'in karakterine uygun şekilde coşkulu okumuş sözlerini. Ses rengi ve vokal kullanımı rap'e gayet uygun diyebiliriz.
7,5/10

        23- J. Malik - “Livin It Up”

        Yumuşak, dinlendirici bir beat'i var şarkının. Vokal kullanımı beat'in karakterine uygun, bununla birlikte ara ara küfürler kullanılmış. Bu tür bir beat'te agresif sözler kullanılmasa daha iyi olabilirdi. Albümdeki yabancı şarkılar içinde bizi en az yakalayan parça bu oldu.
5/10

        24- Minus - “Hold Up”

        Hareketli olmakla birlikte sakin tempoda ilerleyen bir beat'i var “Hold Up”ın, Minus ise oldukça coşkulu bir okuma tercih etmiş. Nakaratta tercih ettiği kesik kesik okuma da gayet hoş olmuş, yazdığı sözlerde de özellikle ses benzerlikleri dikkat çekiyor. Albümdeki yabancı parçalar içinde en iyisinin bu şarkı olduğunu söyleyebiliriz.
8,5/10

        25- Mest & Adar & Welo - “Panama”

        “Panama” Türkçe Kürtçe karışık sözler barındıran bir şarkı, bu sebeple albümdeki yabancı parçalar arasına konmuş. Epey yüksek tansiyonlu bir parça, auto-tune kullanımı da güzel olmuş. Trap akımının eleştirildiği parçada özellikle nakaratın ve üçüncü verse'ün öne geçtiğini söyleyebiliriz.
6/10

        26- Rıfat Al Zein - “Keine Chance”

        Yabancı parçaların kapanışını sakin bir şarkıyla yapıyoruz. Rıfat Al Zein beat'in karakterine uygun şekilde sakin okumuş, rhyme'lardaki vurguları da dikkat çekiyor. Hoş ve dinlendirici bir parça olmuş.
7/10

        27- Sansar Salvo - “Kiminin Kelimesi 2 (Remix)”

        Albümün kapanışını “Kiminin Kelimesi 2”nin remix'iyle yapıyoruz. Remix'in beat'i orijinal versiyona göre daha sakin, bu da verse'lerde Sansar'ın sesini ön plana çıkarıyor. Parça sakin havası dolayısıyla albümün outro'su olmaya uygun ise de orijinal versiyon kadar güzel olmamış diyebiliriz. Ayrıca albümün ilk şarkısı da “Kiminin Kelimesi 2” olsaydı farklı bir intro-outro etkisi yaratılabilirdi. Remix'e tekrar puan vermeye gerek görmüyoruz.
0/0

        Albüm Ortalaması: 7,48... ~ 7,5

        Albüm rap'in pek çok alt türünü barındıran, oldukça çeşitli bir albüm olmuş. Kimi parçalarda rap dışındaki türlere de yakınlaşılmış. Bu hâliyle SND Golden Tape Vol 2 rap'in kendi içinde ne kadar çeşitlenebildiğini göstermesi bakımından işlevsel bir albüm olmuş; bununla birlikte alıştığı tatlardan pek uzaklaşmak istemeyen dinleyicilere çok hitap etmeyebilir.

        SND Golden Tape Vol 2 ilk albümün puanını burun farkıyla da olsa geçmeyi başarmış. İki albüm arasında toplamda çok az bir fark var; bununla birlikte ilk albümün en iyi 10 parçası ortalama 8,5 puana erişiyorken bu albümün en iyi 10 parçası ortalama 8,75 puana erişiyor. Ayrıca ilk albümde de yer alan isimlerin bu albümde puanlarını az çok ilerlettiğini görüyoruz. Sadece bu isimlerin tutturduğu ortalama ilk albümde 6,7 iken bu albümde 8,2. İki albümdeki parçaları beraber düşündüğümüzde ise bu isimler içinde en üst sıraya yerleşen kişinin 8,25 ortalamayla Forte olduğunu görüyoruz.

        Albümde aynı puanı alan şarkıları da kendi içinde bir kıyasa tâbi tutarak tam sıralamamızı şu şekilde yapıyoruz:

1- Dr. Fuchs - “Rapim Cevap Olur”
2- Kaplan - “Kana Kana”
3- Sansar Salvo - “Kiminin Kelimesi 2”
4- Mirac & Sitem Depresif - “Rebelyon”
5- Şehzade - “Her Gece”
6- Abluka Alarm - “Yeni Yollar İzinde”
7- Forte - “İmdat, Yardım”
8- Karakurt - “Sorun Var”
9- Minus - “Hold Up”
10- Asır & G.I - “Kovan”
11- Santi aka Universe - “Savaşmayı Öğren”
12- Kehanet - “Ghetto Klasman”
13- Geeflow - “Yap Bi Sound”
14- MR. Cap - “MR. Cap İst Back”
15- Sessiz G3 & Enemy One & Savaş Tancuay & Rasad & Derin Darbe - “5 Karat”
16- Cato - “Bunun Adı Hip-Hop”
17- Rıfat Al Zein - “Keine Chance”
18- Sayedar - “Gittin Gideli Bebek”
19- Zeo Jaweed - “Normal”
20- Derin Darbe - “Bezdum”
21- Sandra Reyes - “Feeling”
22- Bossy - “Yaşamıyorum”
23- Sessiz G3 & Panik - “Yık Caddeleri”
24- Mest & Adar & Welo - “Panama”
25- Efeflow - “Fitil”
26- J. Malik - “Livin It Up”

27 Mart 2021 Cumartesi

KÜÇÜK PRENS VE TÜRKÇE RAP

        Antoine de Saint-Exupéry'nin 1943'te yayımlanan Küçük Prens (Le Petit Prince) romanı (Türkçede novella / kısa roman tabiri yaygın olmadığı için direkt roman demeyi tercih ediyoruz.) Dünya edebiyatının en etkileyici eserlerindendir. Eserde kitabın anlatıcısı ve Dünya dışı bir gezegenden gelen Küçük Prens'in hikâyesi üzerinden yetişkin bireylerin değer yargılarına eleştiri getirilir. Eser, birtakım tiplere yer vermiş olması ve felsefi yaklaşımı dolayısıyla klasik özellik taşır. İnsanı yansıtmadaki başarısı dolayısıyla Küçük Prens üzerinden Türkçe rap'e bir bakış atmak istedik. Eserde yer alan her bir kahramanı rap camiasından uygun gördüğümüz bir karşılıkla eşleştirerek benzerlikler üzerinde durmaya çalışacağız. İsabetli noktalara değinmeye çalışacak olsak da bunun espri mahiyetinde bir girişim olduğunun göz ardı edilmemesini temenni ederek başlayalım. (Şunu da belirtelim ki sözler için şarkı sözü sitelerinden faydalandık, dolayısıyla sözlerde ufak tefek hatalar olabilir.)


        Küçük Prens - Harpya

        Romanda içimizdeki çocuğu temsil ettiği söylenebilecek olan Küçük Prens'in en belirgin özellikleri yalnızlık ile huzur ve anlam arayışıdır. Şarkılarında bu tür bir ruh hâlini yansıtan Harpya ile Küçük Prens arasında pek çok yönden benzerlik kurulabilir:

        Küçüklük & Yetişkinlerle zıt düşme - Romanda Küçük Prens çocuk yaşta olup yetişkinlerin dünyasını anlamakta zorlanan bir karakter olarak karşımıza çıkar. Bununla birlikte yeri geldiğinde bir yetişkinin akıl edebildiğinden daha fazlasını akıl edebilecek olgunluktadır. Harpya da geçmiş dönemlerde yazdığı şarkılarında yaşının küçüklüğüne, simasının çocuksuluğuna ve yaşından beklenmeyecek olgunluğuna değinmiştir:

Kimlik yaşı ufak yaşlıyım
(“Saplanınca Karanlığa” [feat. Aborjin])

Hâlâ çocuksu bir yüzüm var
(“Birilerinin” [feat. Assai])

Hiç uyuşmuyor aynadaki bu sıfatla düşünceler
(“Ayna”)

        Küçük Prens naif mizaçlı olsa da yeri gelince öfkelenebilmektedir, romanda anlatıcıya öfkelendiği bir kısım vardır:

        “Tıpkı büyükler gibi konuşuyorsun.

        Bu sözler beni utandırmıştı. O ise acımadan sözünü tamamladı:

        “Her şeyi birbirine karıştırıyorsun, karmakarışık ediyorsun.”

        Gerçekten çok öfkelenmişti. Pırıl pırıl saçları rüzgârda uçuşuyordu.

        “Bir gezegen görmüştüm, kırmızı suratlı biri yaşıyordu orada. Bir kerecik olsun çiçek koklamamış, hiç yıldız görmemiş, hiç kimseyi sevmemiş. Sayıları toplamaktan başka bir şey yapmamış hayatında. Yine de bütün gün senin gibi 'Önemli bir adamım ben! Ciddi bir adamım!' der dururdu. Gururundan yanına varılmazdı. Ama adam değil mantarın tekiydi.” (Antoine de Saint-Exupéry, Küçük Prens, Çeviri: Cemal Süreya & Tomris Uyar, Can Yayınları, 8. baskı, Ocak 2016, s. 33-34.)

        Harpya da şarkılarında insanlara ve dünyaya olan öfkesini dile getirebilmektedir, şu satırlarda da her zaman naif kalamadığına işaret ediyor:

Hayat, sana bir şey diyeyim, tadın eski tadın değil
Bıkkınım, düşündüğün kadar Ezgi hanım değil.
(“Saplanınca Karanlığa” [feat. Aborjin])

Bir bombayım, hasarlısın benim pimimi çekince
(“Şüphe Yok”)

        Küçük Prens gibi Harpya da yetişkinlerin dünyasını anlamlandıramamaktadır:

Yapay zekâ her birimiz, kodlarımız hazır,
Peki soruyor musunuz biz nasılız asıl?
(“Yapay Zekâ” [feat. Handi])

Büyüdük, elimize verilen bir tutkal, bir de maske
Karşı çıkarsan rastgele nefrete, kafanda kasket olmalı
Kanun kötek ve kasvet. Sokaklar hapse benzer
Eli cebinde cirit atarken nefret, yüzüne güler
İçe dökülür tüm yaşlar, bir de bunu hazmet

Kolaysa deyin “Bizi umursar biri”; umursamaz seni yahut beni
Irk, din, cinsiyet, ayakta kalan düşünce veya cinsiyet kimliği
Bölündük parça parça, sana akça pakça yutturulan metaforlar gece hortlar
Cebe para olarak inen vicdanı da uyuturlar
(“Dünya Küçük” [feat. MelodiRhyme])

        Bu sebeple Harpya içindeki çocuğun ölmesini istemez:

Rastlantıma bak, her şey, her ihtimal de aleyhime
Yaşanan her bir karanlık iter insanı kadehine
Fısıltı en yakında, şeytan izlemekte nefsimi
Ele geçirmesin, biraz çocukluk kaldı ruh dibinde
(“Şüphe Yok”)

        Küçük Prens'in tavırları yetişkinlerin dünyasıyla tezat teşkil etmektedir, Harpya da belli değer ve tutumları dolayısıyla kimi insanlardan ayrı bir yerde durduğunu söyler:

Hiyerarşik düzlemde ancak simgeliyorum taşrayı
(“La Coupable”)

Bu işlenmiş karmaşada yürüyen insana
karşı benim hayallerim kaldı pastoral
(“Pastoral”)

İzindeyim kendi yolumun her neyse adı
(“Pastoral”)

        Estetik duygusu - Küçük Prens doğadaki güzellikleri sever. Gezegeninde en değer verdiği şey gülüdür, kendisini en huzurlu hissettiği anlar gün batımı manzarasını seyrettiği anlardır. Gezegenindeki zararlı baobab filizlerini hiç ihmal etmeden her gün söküp atar. Harpya'nın da doğayı ve gün batımı manzarasını sevdiğini bazı şarkılarının kapak fotoğraflarından anlayabiliyoruz. Parçalarında şiirselliğe önem vermesi, kimi şarkılarında Fransızca sözlere yer vermesi (Küçük Prens'in orijinal dili de Fransızcadır) ve özellikle Vareste EP'de kullandığı altyapılar da müzikte estetiğe bağlı kalışının göstergeleridir. Müziğe duyduğu bağlılığın şiddetini de şu sözlerle dile getirmiştir:

Düşmana dönüştürür beni müzikten ayıran
(...)
Bende müzik ve sözler, en değerli an bu.
(“Külüstür” [feat. MCB])

        Mahlasını zikrettiği satırlarda da kızıl göğe işaret eder:

Keyfi kapıp kaçan bir Harpya'yım ben ve kanatlarım
süzülürken göz diktiğim semalarım koyu kızıl
(“Tarantulalar”)

        Harpya'nın Cadillac marka arabaya yaptığı atıf da estetik duygusuna bağlanabilecek bir tercihtir:

Vilayet değiştirirken istedim bi' Cadillac
(“La Coupable”)

        Küçük şeylerle huzur bulma - Küçük Prens huzuru küçük şeylerde (gün batımı manzarası seyretmek, bir su kuyusuna yürümek vs.) arar:

        “Sizin Dünya'da insanlar,” dedi Küçük Prens, “bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar; yine de aradıklarını bulamıyorlar.

        “Bulamıyorlar,” dedim.

        “Oysa aradıkları tek bir gülde, bir damla suda bulunabilir.” (s. 92-93.)

        Küçük Prens suyun yüreğe de iyi gelebileceğini düşünür ve bir su kuyusuna yürümekte de anlam bulur. Harpya da şarkılarında kahveye özel bir atıf yapar ve sadece ona erişmekte değil, ona doğru yürümekte de anlam bulur:

Uyandım, bakındım pencereden uzun sokağa
Her bir detayı kurcala, zaten sonra ucu kaçar
Bu hissizlik furyası kafamı kurcalar
Bir kahve iyi gider, o an mutfağıma adımlar
(“Gece” [feat. MCB])

        Harpya'nın şarkılarında kahve, hayatın olumsuzlukları karşısında onu dinginliğe eriştiren bir içecek olarak gözükür:

Bak güneş doğar, bu ahşap evin duvarlarındaki gerçekleri
silmeye mecalim yok; kahvemi yapıyorum, sen de ister misin?
(“Dünya Küçük” [feat. MelodiRhyme])

Bi kahve ver, çok yoruldum ama manzaram güzel
(“Uzaktan”)

        Harpya'ya huzur veren bir başka şey de elbette dinlediği müziklerdir:

Oysa beni rahatsız etmez yalnızca bir ruh
Karanlık oda ve sürekli değişen müzikler
(“Gece” [feat. MCB])

        Yalnızlık - Küçük Prens yalnızlık duygusuyla doludur. Gezegenindeki gül kibri dolayısıyla ona fazla teveccüh göstermez, Dünya'ya gelmeden önce uğradığı gezegenlerdeki kişilerin tavırlarını anlaşılmaz bulur, dünyada karşılaştığı kişiler de ondaki yalnızlık duygusunu kalıcı şekilde dindirecek kadar güçlü bir etki yaratamazlar. Harpya da insanların tutumlarını eleştirir ve yalnızlığa sığınır:

Anla ahmak, herkesin derdi geride kalmamak
(“Ayna”)

Tek isteğimdi anlaşılmak gizlediğim düzende
(“Oğlak Dönencesi”)

Kafama göre takılıp bu aralar odamdayım
(“Ruhumun Senfonisi”)

Yüzler arttıkça artar omzumdaki yükler
Oysa beni rahatsız etmez yalnızca bir ruh
Karanlık oda ve sürekli değişen müzikler
(“Gece” [feat. MCB])

        Harpya'nın karşılaştığı yüzlerin ondaki yükleri arttırması gibi Küçük Prens'in diğer gezegenlerde karşılaştığı kişiler de ondaki şaşkınlığı arttırmaktadır. İlgili bölüm sonlarında yer verilen cümleler bu artışı hissettirir: “Büyükler çok garip oluyor.” (s. 49), “Büyükler gerçekten çok tuhaf oluyor.” (s. 51), “Büyükler gerçekten çok, çok tuhaf oluyor.” (s. 53), “Büyükler tepeden tırnağa olağanüstü kişiler canım.” (s. 58).

        Küçük Prens'in yalnızlık duygusunu en derinden veren kısım kitabın 19. bölümüdür:

        Küçük Prens yüce bir dağa tırmandı.

        (...) sipsivri tepelerden başka hiçbir şey ilişmedi gözüne:

        “Günaydın,” dedi usulca.

        “Günaydın... Günaydın... Günaydın...” diye karşılık verdi yankı.

        “Kimsiniz?”

        “Kimsiniz? Kimsiniz? Kimsiniz?”

        “Hepiniz dostum olun. Yapayalnızım.”

        “Yapayalnızım... Yapayalnızım...”

        “Ne tuhaf bir gezegen!” diye düşündü Küçük Prens. “Her yer kuru, her yer sivri, her yer sert ve acımasız. İnsanlarda da düş kurabilme gücü hiç yokmuş. Ne söylerseniz onu tekrarlıyorlar. Benim gezegenimde bir çiçeğim vardı, söze ilk o başlardı...” (s. 73-74)

        Küçük Prens etrafa yüksek bir tepeden seslendiği için kendi sesini geri duymuş ve bu akis ondaki yalnızlık duygusunu beslemiştir. Var olan şeylerin anlamsızlığına ve var olmayan şeylerin mevcudiyeti fikrine Harpya'da da rastlarız:

Olmayanlar beklenir ve olmayanlar evleri doldururken
Olanlar hiç olduramaz bir şeyi!
(“Olmayanlar”)

        Melankoli - Küçük Prens belki de kendisinden beklenmeyecek derecede hassas ve melankolik bir yapıya sahiptir. Roman boyunca yalnızlık çektiğini, aradığı huzuru tam manasıyla bulamadığını ve romanın sonunda bir çeşit intihara yöneldiğini görürüz. Harpya da hemen her şarkısında melankolik ruh hâlini yansıtır:

Gülmek istedim fakat vitrinde kalmıştı kahkaham
(“Birilerinin” [feat. Assai])

Ne anlamlıydı çerçevede kalan kahkaham
(“Olmayanlar”)

Karıncalanan bir kafayla devam ederdim günlere
(“Gece” [feat. MCB])

Paspal kanatlarım açılıyor, der “Bugün uçmayalım”
Tanıyor bu asfalt beni önceden çakıldığım
(“Pastoral”)

Sert bir kış geldi, çelme takıp devirdi beni
Bavullarımı kapı önüne attı, artık duruldu zihin
Elimden her şeyimi aldı, kalmadı hatırı kalan bir şey
Hatırlamaya başladım, her şey unuttuğun gibi
(“Metilfenidat Derneği”)

Artık gitti elimden çoğu şey, farkındayım
Çocukluğumun benden beklentisinin altındayım
Şimdi tek kurşunumuz kaldı, o da rap yapmak
Nasılsa ben düştüm diye kimse sarsılmadı
(“Göçebe” [feat. Zeval])

Alın herkesi ve yalnız kalıp delireyim
Tanrı benden öç alır gibi, bu yağmuru dindirip
gelip kafeste çevirin, son kez o sesi dinleyeyim
Ben alışırım ama sana obsesif biriyim
(“Dünya”)

İzlediğin film değil, hayat; çöker başa kara
bi bulut, o zaman anlarsın bastığın yaş taşa
Ona da kinle kalkıp dersen “işlerim tastamam”
Sonra düşer birden yıldız sandığın taş başa

Benim de içtiğimi dizdiğim bi' buzdolabı kenarı
Bir öfke var ki dinmiyor kustuğumda azalıp
Sustuğumuz azalıp bitmiyor içtiğimde ilacı
Korku somutlaştı, çünkü dolabımda yarısı
(“Bullshit” [feat. Zeval])

        Küçük Prens romanın sonunda gezegenine geri dönmek ister, ama bedeninin ağır oluşunu bahane ederek intihara yönelir. Harpya da bedeninin kendisine yük oluşu ve intihar düşüncelerine yer vermiştir:

Yürü bedenim, aşinayım her bir nefrete
Bir gün senden de çıkacak ruhum tek nefeste
(“Şüphe Yok”)

Korkuyorum bazı zaman intihar bencillik diye
Tahammül yok, geri gelmem kapıyı çekince
(“Şüphe Yok”)

        Küçük Prens Dünya'yı terk etmeye karar verdiğini yazara açıkladığı kısımda ara ara hüzünle gülümser, Harpya da bulunduğu yeri terk ediş düşüncesiyle acı gülümsemeyi şu satırlarda birleştirir:

Fakat bir gece şehir pes ettiğimi düşününce
terk edeceğim selamlayıp ağızda kan kokan gülüşle
(“Oğlak Dönencesi”)

        Küçük Prens romanın sonlarına doğru “Ölmüş görüneceğim, gerçekte ölmeyeceğim oysa” der. Harpya da şarkılarında sanatsal bir abartı olduğunu şöyle dile getirir:

Şaka, alt tarafı yazıyoruz be, dostum müzikte kan bu.
(“Külüstür” [feat. MCB])

        Anlam arayışı - Hayatta ve insanın iç dünyasında görüntüler, yaşantılar ve hareketlerin ötesinde bir anlam yatar diyebiliriz. Hayat -ya tercihen ya farkında olmayarak ya da mecburen- kabaca yaşandığı takdirde görünenlerin arkasındaki görünmeyenler fark edilmez ve ruhsuz bir yaşam sürdürülmüş olur. Küçük Prens sevgi ve huzur aradığı gibi anlamı da arar, bu anlam arayışında ona en çok rehberlik eden karakter de tilki olur. Tilkinin ona söylediği en anlamlı cümle “Gerçeğin mayası gözle görülmez.” cümlesidir, Küçük Prens bu cümleyi bir parola gibi benimser. Harpya da görünenin arkasındaki görünmeyenin önemli oluşunu dile getirir:

Her gün aynı maratonda kaybolan bir suratım ben
Kimin umurunda ruhlar binlerce surat varken
Ben gördüğün tepkisiz, müzik dinleyen heykel
Hayallerim küçük, hatalarım farksız devden

Sayfama dokunan mürekkep ruhumda parmak izi
(“Dünya”)

        Küçük Prens romanın sonunda kendisini yılana sokturur ve bu suretle bedeninin yükünden kurtulur. Bunu yapmadan önce yazara “Ölmüş görüneceğim, gerçekte ölmeyeceğim oysa.” diye teselli vermiştir. Bu olay, yetişkinlerin içlerindeki çocuğu öldürmeleriyle ve ruhun ölümsüzlüğü fikriyle bağlantılı olarak romanda yer almış olmalıdır. Yazarın ve kurguladığı Küçük Prens'in anlam arayışı ve yalnızlık duygusu, yani ruhlarında bulunan derin yaralar insanların hayatına ışık tutacak böylesi güzel bir romanın ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Harpya'nın şu sözleri de hayattaki bu durumu çok güzel özetlemektedir:

Ne kadar yara aldıysan mucizen o kadar derin
(“Oğlak Dönencesi”)


        Pilot - Yeis Sensura

        Küçük Prens'in ikinci ana kahramanı yazar anlatıcı konumundaki pilottur. Roman, anlatıcının Küçük Prens'le karşılaşmasından önce yaşadıklarıyla başlar. Bu kısımda anlatıcının, çocukluğunu yaşayamayan ve yetişkinlerin dünyasıyla bir türlü uyuşamayan biri olduğunu görürüz. Yetişkinler onun resme olan ilgisini önemsememiş ve onu ona sıkıcı gelen derslere yönlendirmişlerdir:

        Büyükler boa yılanlarını içten ve dıştan gösteren resimleri bir yana bırakıp tarih, coğrafya, aritmetik ve dilbilgisiyle ilgilenmemi öğütlediler. Böylelikle daha altı yaşımda, bana parlak bir gelecek sunan resim sanatından vazgeçtim. (s. 10)

        Yeis Sensura da kimi şarkılarında yetişkinlerin dünyasıyla yaşadığı uyumsuzluğu anlatır, Sivil İtaatsiz albümü ise baştan sona böyle şarkılardan oluşur. Bu albümdeki “Hayal Kurmam Zor” şarkısında geçen “Derdim büyük, derdim büyüklerdi.” cümlesi onun bu yönünü en net yansıtan cümlelerdendir. Yeis Sensura yetişkinlerin dünyasına sırt çevirirken çocuksu bir psikolojiye de bürünür, örneğin “çükümü bile kestiler.” (“Çocukluk Evrelerim”) dahi der. Onun dersler hakkındaki görüşleri de anlatıcı pilotun görüşleriyle benzerlik taşır:

Sıkıldım hocam sıkıldım
İşe yaramaz bu çöp kitaplar!
Adım attığım her yer bataklık
Bize yaramaz bu boş hitaplar (Ey)

“Adamım var” dersen olur
Bize tehditler savurur
Ben de bıraktım defter, ders, okulu
Hayat düz yazılır ama ters okunur
(“Olanaklar”)

        Pilot gibi Yeis Sensura da yetişkinlerin onun hayallerine giden yolu tıkamasından şikâyet eder:

Üniversite bitti, rastaları kestim
Memur olmalıydım onlar için, müzik hep hevesti
Aile, baskı, nakit, yokluk...
Öyle olmadığımı anlatmaya vakit yoktu
Önce KPSS, sonra yollar hep ıraktır,
Kalbim or'da kaldı dostum çünkü Ankara'yı bıraktım.
Gittim, kayboldum.
Memurdum, sevinen ailem oldu.
Mutlu zannediyorlardı ilk bakışta
Öyle olmadığımı anlatmaya hep çalışmak
daha zor, daha güç.
(“Dayan”)

Koştururdum önceden ve şimdi çok yoruldum
Çok çalıştım, çok çalıştım, doktor oldum
Teşekkürler anne ama oğlun
başkası olmaktan çok yoruldu

Bas tekme, kasvetten geçilmiyor
Hapsetmek hayalleri, bekletmek öğretilir mektepte
Değersiz değilim eve getirdiğim ekmekten
Yoruldum anne her gün maske takıp gezmekten!

Hayallerim vardı, hepsi öncedendi
Satacaktım belki sokaklarda körce mendil
Ruhum zengin çünkü az önce cebimdeki son beşliği
İstiklal'de çalan gence verdim

(...)

Koştururdum önceden tüm gece
Şimdi ne manzaram var ne güneş ne de pencerem
29 oldum, emin olduğum bir şey var:
Beklersem hayallerim kesinlikle gelmeyecek!
(“Kafamdaki Zincirler”)

        Anlatıcı yetişkinlerin arasında varlık göstermek için onlar gibi yaşamaya alışır. Karşısındaki kişileri çocukken çizdiği resimle sınadığı da olur ama istediğini bulamayınca yine aynı döngüye teslim olur:

        Zekâsı azıcık parlak görünen birine rastladığımda yanımdan eksik etmediğim Resim No. - 1'i çıkarıyor, deneyimi uyguluyordum. Gerçekten kavrayışlı biri mi değil mi anlamaya çalışıyordum. Ama hepsinin verdiği karşılık birdi:

        “Şapka.”

        Tabii ben de artık onlara ne boa yılanlarından ne balta girmemiş ormanlardan ne de yıldızlardan söz açıyordum. Onların düzeyine iniyordum. Briç diyordum, golf, politika, kıravat mıravat. Onlar da böylesine aklı başında biriyle tanıştıklarına bayağı seviniyorlardı. (s. 11)

        Yeis Sensura “Olanaklar” klibinde anlatıcının eleştirdiği şeylerin bir kısmına (politika, kravat) eleştiri getirmiştir. Klipte takım elbiseli, politik konuşma yapan birini canlandırır ve canlandırdığı diğer kişilikle bu hâlinin kâğıt fotoğrafını buruşturup atar.

        Küçük Prens'te insanların dış görünüşlerine göre yargılandığı toplumsal düzeni eleştiren bir kısım da vardır:

        Küçük Prens'in geldiği gezegenin “Asteroid B-612” olduğu konusunda yabana atılamayacak kanıtlarım var. Bu gezegeni bir zamanlar teleskopla ilk kez gören biri olmuş: 1909'da bir Türk gökbilimcisi.

        Bu konuda hazırladığı raporu Uluslararası Gökbilimciler Kurultayı'na sunmuş. Ama başında fes, ayağında şalvar var diye sözüne kulak asan olmamış. Büyükler böyledir işte.

        Bereket versin, Asteroid B-612'nin onurunu kurtarmak için dediği dedik bir Türk önderi tutmuş, bir yasa koymuş: Herkes bundan böyle Avrupalılar gibi giyinecek, uymayanlar ölüm cezasına çarptırılacak. 1920 yılında aynı gökbilimci bu kez çok sık giysiler içinde Kurultay'a gelmiş. Tabii bütün üyeler görüşüne katılmışlar. (s. 20-21)

        Yeis Sensura da dış görünüşle ilgili kalıpları eleştirir:

Yedi yaşında işler biraz değişti…
Okula başlamıştım, önlükle ilişkiye girdim ilk kez
(“Çocukluk Evrelerim”)

Selam hocam, 9-A’ dan Mehmet Çetin, okuldan!
(...)
Sen hep rahatsızdın benim kotumdan
(“Hocam”)

Gönlüm her an kızgın
Kalkma saati aynı, kıyafetler aynı
(...)
Gelecek viraneyken “Küpene ne der elalem?”
“Uslu dur, anana babana derim” der idare
Karakterim hür âdet, ben sevmiyorum müdahale
Benim ömrüm bir tane, bence etmelisin idare!
(“Hayal Kurmam Zor”)

Üniversite bitti, rastaları kestim.
(...)
Rastalarım uzamalı, yoksa ateşteyim!
(“Dayan”)

        Yeis Sensura derslerin, kılık kıyafet kurallarının, çocuklara yetişkinlerce gösterilen hedeflerin insanın gelişiminin önünde bir engel teşkil ettiğinin farkına varmıştır. İnsanların her meselede kendi fikirlerini oluşturmaları gerektiğini söyler:

Yollara düştüm, dert tanımam
Öğütlerinden ders alamam ben
Adım attığım her koruda
Benim fikrim var her konuda
(...)
Beynine asla koyma sınır
Koyma sınır, sakın koyma sınır
(“Yollara Düştüm”)

        Romandaki pilot, yetişkinlerin maddi kaygılarından ve yüzeysel değer yargılarından da şikâyetçidir:

        Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. “Kaç yaşında?” derler, “Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?” Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.

        Deseniz ki, “kırmızı kiremitli güzel bir ev gördüm. Pencerelerinde saksılar, çatısında kumrular vardı.” Bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi. Ama, “Yüz bin liralık bir ev gördüm.” deyin, bakın nasıl “Aman ne güzel ev!” diye haykıracaklardır.

        (...)

        Oysa bizim gibi hayatı yakından bilen kişiler için sayılar nedir ki. (s. 22)

        Yeis Sensura da yetişkinlerin maddi kaygılarından bunalmıştır:

İnan parasızlık değil, seni düşünmemek fakir yapar
(“Saçma vs Sapan”)

Param var, dersen benim
Dersen alırım her şeyi
Son model araban da olsa
Bir kazalık işin var
(“Kim Olduğunu Bilmiyorsun”)

Zekâ ölçme cetvelini hep para sandınız
Yarışırken gittiğimiz yer koşu bandıdır
Bir yere varmadık. Bundan umut kalmadı
Dünyayı belirler saçma değer yargınız
(“Hayal Kurmam Zor”)

Bazen insanlar anlamsız konuşmakta
Senin kafan bu yüzdendir fazlasıyla karışmakta
Boş ver biz insanoğlu usanmışken alışmaktan
Olur böyle şeyler, çünkü hayat insandan oluşmakta
(...)
Bazen insanlar inat eder, değişmezler
Bunun nedeni: kapitalizm gelişmekte
(“Güne Başla Yeniden”)

        Yeis Sensura insanların yardımlaşma ve sevap anlayışlarının dahi maddi temellere dayandığını söyler:

Hangi dinin sevabı kanser olan kızın cebine üç beş kuruş tutuşturmak? (Ey!)
(“Gene Ne Var!”)

        Yazarın Küçük Prens'i arkadaşına ithaf etmesi de bu bakımdan anlamlıdır. Yazar, Léon Werth isimli arkadaşına bu kitabı ithaf etmesinin sebeplerini sıralarken onun aç ve açıkta olduğunu dile getirir ve kitabının ona iyi gelebileceğini belirtir:

        Léon Werth için

        Bu kitabı koskoca bir adama adadığım için küçüklerden beni bağışlamalarını dilerim. Ama önemli bir özürüm var: Şimdiye kadar bu adamdan daha iyi bir başka dostum olmadı. İkinci özürüm de şu: Bu adam, her şeyi değerlendirebilir. Çocuklar için yazılmış kitapları bile. Sonra üçüncü bir özürüm daha var: Bu adam Fransa'da oturuyor şimdi, aç, üstelik açıkta. Avutulmak ister. Bütün bu sayıp döktüğüm özürler yetmezse ben de kitabımı onun bir zamanki çocukluğuna adarım tabii. Bütün koca adamlar bir zamanlar çocuktular (gerçi aralarında bunu hatırlayanlara az rastlanır ya.) İşte gerekli değişikliği yapıyorum:

        Çocukluk günlerindeki Léon Werth için (s. 7)

        Yeis Sensura da bir zamanlar çocuk olduğunu hatırlayan yetişkinlerden biri. İnsan ruhuyla ilgili bir meslek (psikologluk) edinmiş olmasına rağmen mesleki kaygılara sırtını dönerek kendini sanatına vermiş ve insanların ruhuna bu yolla dokunmayı tercih etmiş. Hâkim değer yargılarını eleştiriyor olsa da toplumun her doğrusuna sırt çevirmeyi ve sınırsız özgürlüğü savunan bir karakteri olmadığı düşünülebilir. Saint-Exupéry'nin özgürlük ve sorumluluk anlayışı da bu çeşittir:

        Gerçek serüvenciler varlıklarını körü körüne tehlikeye atmayan sorumlu kimselerdir. Sorumluluk insan olmanın birinci koşuludur. “İnsan olmak özellikle sorumlu olmaktır” der Saint-Exupéry. Bu durumda insan olmak gerçek anlamda yükümlü olmaktır, bütün bir dünyaya bağlı olmaktır. Alıp başımızı istediğimiz yöne gidebilir miyiz? “İnsanın dosdoğru yoluna gidebileceğini düşünürler. İnsanın özgür olduğunu düşünürler. Onu kuyuya bağlayan ipi görmezler. Onu bir göbek bağı gibi dünyanın karnına bağlayan ipi görmezler. İnsan bir adım daha atsa ölür gider.” Bu bağlanmışlıkta oyununu iyi oynamak ve büyük oynamak gerekir. Yaşamı büyük yaşamak sıradan bir korkusuzun işi değildir. Yalnız yürekliler doğruya ulaşabilirler. Gözüpek insanlardan korkmak gerekir, yalnızca gerçek insan yüreklidir. Çünkü sorun başını belaya sokmak sorunu değil kendi doğru yolunu çizmek kendi doğrusunu ortaya koymak sorunudur.

        Önemli olan dünyayı yaşanılır kılmaktır. İnsan için daha güzel bir dünya tasarlamak: Saint-Exupéry'nin insancılık bildirisinin temel ilkesi budur. Bunun için de elbet doğruya gereksinimimiz vardır. Bütün insan için doğru olanı bulup çıkarmak zorundayız. Doğrular önemlidir. Yolumuzu doğru çizebilmemiz için doğrular önemlidir. Saint-Exupéry doğrunun “dünyayı basitleştiren şey” olduğunu düşünür. Amaç karmaşa yaratmak olmadığına göre o dünyayı basitleştiren şeyi ortaya koymak gerekir. Ona göre her gerçek insan evrenselin birey üzerindeki belirleyici gücünü yaratmaya çalışmalıdır. İnsan dünyayı daha da insanlaştıracak bir şeylerin peşinde olmalıdır. Bunun yolu da serüvenci yaşamından geçer. Gerçek yaşam bir serüvenler dizgesidir. Bir serüvenden bir serüvene geçerken insan olmanın anlamını son sınırlarına kadar yaşamak gerekir. (Afşar TİMUÇİN, “Antoine de Saint-Exupéry'de Sorumluluk Duygusu”, Estetik 2 - Estetik Bakış, Bulut Yayınları, 2. baskı, 2013, s. 201-206.)

        Yeis Sensura'nın psikologluğu bırakıp rapçiliğe yönelmesinde kişisel ilgi ve yetenekleri belirleyiciyse de protest bir tavrının olması onun da bu çeşit bir sorumluluk duygusuna sahip olduğu izlenimini veriyor. Türkçe rap'te toplumun hâkim değer yargılarını eleştiren ve bu çeşit bir sorumluluk duygusuyla hareket eden birçok rapçi bulunabilirse de Küçük Prens'teki anlatıcıya benzetilmeye en müsait olanı bizce Yeis Sensura'dır.


        Kral - Sagopa Kajmer

        Küçük Prens'in uzaydaki yolculuğunda ilk durağı kralın yaşadığı gezegen olur. Bu kral Küçük Prens'i görünce sevinir, çünkü ona emirler verebileceğini düşünür. Şu da var ki bu kral, emirlerini akla ve koşullara uygun şekilde vermeye çalışmaktadır. Gezegeninde tek başına yaşamakta olduğu için Küçük Prens onun neye hükmettiğini anlayamaz, o ise gezegenlere ve yıldızlara hükmettiğini söyler. Küçük Prens sıkılıp oradan ayrılmak istediğini söyleyince kral onu adalet bakanı yapmak ister. Küçük Prens gezegende yargılanacak kimse olmadığını söyleyince de aralarında şu konuşma geçer:

        “O zaman sen de kendini yargılarsın. En gücü de budur zaten. Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan çok daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir.

        Ben kendimi nerede olsa yargılarım. Bunun için buraya yerleşmem gerekmez.”

        “Hımm!” dedi kral, “gezegenimin sınırları içinde yaşlı bir farenin yaşadığını gösterir bir sürü kanıt var elimde. Geceleri sesini duyuyorum. Onu yargılarsın. Ara sıra ölüm cezası verirsin ona. Senin adaletinin pençesinde kalır. Ama tutumlu davranmalı, her seferinde onu bağışlamalısın. Çünkü yargılanacak bir o fare var elimizde.”

        “Ben ölüm cezası vermekten hoşlanmam. En iyisi kalkıp gitmeli.” (s. 48)

        Kral Küçük Prens'in gitmemesi için diretirse de ona sözünü dinletemez, sonunda Küçük Prens'in gidişine uygun düşecek şekilde “Seni elçi yapıyorum.” der.

        Türkçe rap'te bir rapçiye krallık vermeyi düşünsek buna en uygun kişi herhâlde Sagopa Kajmer olur. Sagopa Kajmer Türkçe rap'e büyük katkı sağlayan isimlerden biridir ve rapçilik dışında DJ'lik, prodüktörlük yanları da vardır, ayrıca kendi müzik şirketinin sahibidir. Küçük Prens'teki kralın gezegen ve yıldızlara hükmetmesi gibi onun da plaklara hükmettiği söylenebilir. Zamanında genç yeteneklere de destek olmuştur; bu gençlerin bir kısmı da Disstortion EP'de yer alarak bir anlamda Kuvvetmira'nın adalet bakanlığını yürütmüşlerdir. Sagopa'nın bazı diss'lerinin isimleri de emir mahiyetindedir (“S.k.t.r.n. G.d.n.”, “Kır Kalbini Ver Elime”, “Bu İşlerden Elini Çek”).

        Sagopa zaman zaman farklı ekipler kurmuş olsa da günümüzde Küçük Prens'teki kral gibi tek başınadır. Kralın fareyi yargılamada hassas davranması gibi o da zamanında zıtlaştığı kişileri yargılama konusunda hassaslaşmış ve dinleyicilere bu noktada olumlu mesajlar vermeye başlamıştır. Kralın kendini yargılama (özeleştiri) konusunda söyledikleriyle de Sagopa'nın tavrı ve tarzı arasında paralellik kurulabilir. Onun rap'lerinde kişinin kendi içine dönen bir bakış söz konusudur ve yaşanan acılardan, dünyanın gidişatından ders çıkarıcı / felsefi bir yaklaşım sergilenir. Sagopa'nın farklı dönemlerde farklı söylemlerde bulunabilmesi ve rap'inin rotasını da kişisel değişim ve gelişimlerine paralel şekilde değiştirebilmesi de sanatına eleştirel bir gözle bakabildiğini gösterir. Ayrıca Sagopa şartlara ve tecrübelerine göre değişen yapısı dolayısıyla da kralla benzeşir.


        Kendini beğenmiş adam - Norm Ender

        Türkçe rap'te kendisini çok yücelten isimlerin başında Norm Ender gelmektedir. Norm Ender on numara denebilecek şarkılara da imza atmış olmakla birlikte genellikle orta seviyelerde seyreden bir rapçi olmuştur; buna rağmen kendisine ve rap'ine olan güveniyle Ceza ve Sagopa Kajmer gibi isimlere dahi meydan okuyabilmiştir. Şarkılarında takındığı alaycı tavır ve kendine yaptığı övgüler onu Küçük Prens'teki kendini beğenmiş adama benzetmemiz için yeterlidir:

Sizde metelik okey, bende yetenek
(“Rap Dersi”)

TÜBİTAK zorla, deha yetişsin
Zekâmı ölçecek alet üretsin
(“Kafam 1 Milyon”)

Zarları salla ve bunu yapmalısın
Beni geçmek için on üç atmalısın
(“Deli”)

Mekânın sahibi geri geldi
(“Mekânın Sahibi”)

Kes lan! Rap'in tanrısı geri döndü
Bu sesten alayınızın başı döndü
(“Deli”)

Biraz ara verdim, biri demiş “Öldü.”
(...)
Şimdi de yazıyor “Kral eve döndü.”
(“Enderground”)

Şimdi karşınızda Türkçe rap'in efsanesi
Yine çizilecek birçoğunun kestanesi
Tabii zor bu durumu kabul etmesi
Hani piyasada bir dehanın beklenmesi

(...)

Ama siz niye kafanıza göre taç yapıyo'nuz
Zaten bu müziğin bi' kralı var.
(“Benim Stilim”)

Sen bana söyle Ceza mı ustan?
Sagopa ya da Fuat kaçar bu kurstan.
(“O Piç de Bendim”)

Charlie Chaplin Monte Carlo'da Charlie Chaplin'e Benzeyenler Yarışması'na katıldı. Ve üçüncü oldu. İşte bütün hikâyem bu. Rakipsiz Norm life!
(“Sonumu Görüyorum”)

        Norm Ender bu tarz söylemlerini şarkılarda ve sosyal medyada sürdürse de katıldığı programlarda olgun bir tavır sergilemekte ve kendi rap'i haricinde Türkçe rap'i dert edinen söylemlerde bulunmaktadır. Diğer rapçiler hakkında ılımlı söylemlerde de bulunabilmektedir. Yine de şarkılardaki Norm Ender hâlâ asi ve kendini beğenmiş; bu noktada sanat anlayışı haricinde hayranlarının da payı var diyebiliriz.


        Sarhoş - Ceg

        Romanda Küçük Prens'in üçüncü durağı olan gezegende bir sarhoş yaşamaktadır. Bu sarhoş kendisiyle barışık olmayan ve iç çatışma yaşayan biri olarak karşımıza çıkar:

        Vardığı gezegende bir sarhoş oturuyordu. Orada az kaldı ama büyük bir kedere kapıldı.

        Dizi dizi boş ve dolu şişeler arasında ses etmeden duran sarhoşa sordu:

        “Ne yapıyorsun?”

        “İçiyorum,” diye karşılık verdi sarhoş. Sesi hüzünlüydü.

        “Niçin içiyorsun?”

        “Unutmak için.”

        Onun durumuna üzülmeye başlayan Küçük Prens:

        “Neyi unutmak için?” diye sordu.

        Sarhoş başını önüne eğerek içini döktü:

        “Utancımı unutmak için.”

        “Neden utanıyorsun?”

        Küçük Prens ona yardım etmek istiyordu. Ama sarhoş kesin bir sessizliğe gömülerek konuyu kapadı:

        “İçmekten utanıyorum.”

        Küçük Prens iyice şaşırmıştı, oradan uzaklaştı.

        “Büyükler gerçekten çok, çok tuhaf oluyor,” diye düşündü yol boyunca. (s. 52-53)

        Dinleyiciler Türkçe rap'te bu tarz bir psikolojiyi yansıtan kişinin Ceg olduğu konusunda tereddüt etmeyeceklerdir. Onun şarkıları bu sarhoşun tek tek kurduğu cümlelere karşılık gelir gibidir, yani Ceg bazı şarkılarında sadece içinde bulunduğu durumu anlatır, bazı şarkılarında unutmak istediklerinden söz eder, bazı şarkılarında da içinde bulunduğu durumdan şikâyetçi bir ruh hâlini yansıtır. Sarhoşla arasındaki fark onun her zaman hüzünlü olmaması, “İçiyorum”a karşılık gelen şarkılarda hâlinden memnun ve umursamaz bir tavır takınmasıdır:

Adamım kentin tozunu dumana katalım bu gece
Kafama eseni yaparım, yoruma kapalı bu gece
(“Bu Gece”)

Sokaklarda geziniyorum, kafamız matiz
(...)
Bedenimde otokontrol sistemi yok
Olabilirim ama iyi olmak istemiyo'm
(“Kafamız Matiz”)

        Ceg bazı şarkılarda geçmişinden söz eder; bu şarkılarda babası, babaannesi, eski sevgilisi, öğretmeni, rap camiası ve kapitalizm eleştiri konusu olur:

Hep denedim, çalışma hayatı bana göre değil
Çok çalıştım, tam yapamadım ama görevimi
Hane Otel'den atıldım, çekemedim köleliği
Para evrende gerçekten her şeyden öte midir?
(“Dibe Battım”)

Erkek çocuklarına babaları hayatı öğretir
Ama ben babamdan babalık namına bir b*k görmedim
En çok korktuğum şey ne biliyor musun? Onun gibi olmak
(“Volkan Ayvazoğlu”)

Babaanne, sayende çok b*ktan bir çocukluk geçirdim
Hiç huzur görmedim, sürekli kavga içinde yetiştim
İşte her şey böyle gelişti, bize hiç huzur vermedin
(“İntikam Vakti”)

Ben kendimin psikoloğuyum, çocukluğuma iniyorum
Tam bir süt çocuğuydum, henüz 1'e gidiyo'dum
Rap yapacağımı bilmiyo'dum serserinin biri olup
Ve okuldayken hemen günün bitmesini diliyo'dum

Çünkü öğretmen benden başka kimseye takmadı
Beni sürekli aşağılardı, kırıcıydı lafları
“Ulan gerizekâlı, neden ödevini yapmadın?!”

(...)

Ve çıktığım kız bana şöyle diyen bir insandı:
“Volkan seni seviyorum, Batıkan da çok tatlı”
(“Doğduğumdan Beri”)

Ama benim üstüme fazla geldiler
Lanet olsun! Beni hasta ettiler
Bi' zahmet öfkemi mazur görün moruk
Çünkü benim gururumu paspas ettiler
(“Sevilmeyen Adam”)

“Aklı bir karış havada, bu çocuk deli be” dediler.
(“Tanrı”)

Babam rap müzikle uğraşıyorum diye bana “Salak” dedi
(...)
Baba oğlunla gurur duy, sayende o çirkef yetişir
(...)
Bir gün babamı patakladım aniden cinnet geçirip
(...)
O gün beni evden attı, sanki düştüm boşluğa
Sonra elimde bi' bavulla dedemin evine taşındım
Hiç kimse yanılmıyordu, evet aklımı kaçırdım
(“Son 2 Yıl”)

        Ceg ailesi ve çevresi dışında kendi hâlinden de şikâyetçidir:

Ama beni yadırgama fanboy
Ben böyle olmayı istemedim ki...
(“Böyle Olmayı İstemedim”)

İsterdim tertemiz ve saf biri olmak
(...)
İsterdim dünyadan umutlu olmak
(...)
İsterdim normal olmak
(“Normal”)

        Ceg tıpkı Küçük Prens'teki sarhoş gibi bir paradoksun içine hapsolduğunun da farkındadır:

Her gün bir önceki gece yaptıklarımı
unutmak için içiyo'm, bu paradoks
(“Dün Gece”)

Ben kendimle çelişiyorum, düşüncelerim karmaşık
(“Alter Ego”)

Volkan artık saf ve dargın, yerine Ceg sahne aldı
İyi de ben ben olamıyorsam bu tamamen sahtekârlık
(...)
Ve artık ayırt edemiyorum gerçekten kimim ben?
(“Deli miyim Neyim?”)

        Ceg bahaneler ileri sürse de kendisinin örnek alınmaması gerektiğini belirtir ve kendisini olumsuz sıfatlarla niteler:

Eğer aklın yerindeyse dersin bana “aşağılık”
Ama sen de deliysen dinlersin başa alıp
(“Müzikte Devrim”)

Serseriyim ben, sevme beni ve alma idol
(“Bu Gece”)

Çünkü ben gördüğünüz en manyak şeyim
Ben ne Superman'im ne de Rainman'im
(“Manyak Şey”)

        Ceg “Böyle olmayı ben istemedim.” der ama istemeyerek de olsa kötü biri olmanın en nihayetinde kötü biri olmak olduğunun bilincindedir. Bu tür bir ruh hâlinin aslında şeytanın işine yaradığının farkındalığıyla onun ağzından bir skit hazırlamıştır:

        Merak ediyorum. Artık aynaya baktığında kendini tanıyabiliyor musun? Ne kadar değiştiğinin farkında mısın? Kendine objektif açıdan bakabiliyor musun? Kim olduğunu biliyor musun? Hayatında olumsuz giden şeyleri birer bahane olarak kullanmaktan vazgeç! (...) Bunların hiçbiri gerçek suçlu değil. Kendine yalan söylemeyi kes. Böyle olmayı kendin istedin Jag. Sen artık Volkan Ayvazoğlu değilsin. Sen artık iyi birisi de değilsin. Ha ha ha...
(“Şeytan (Skit)”)

        Ceg kendi hayatı, bilinçaltı ve dış dünya hakkında abartıya ve çirkinliğe kaçan resmediciliğinin aslında bir tür uyarı niteliği taşıdığını da söyler:

Parazit yapma, hepsi kara mizahtı
(“Bu Gece”)

Ben gerçekleri anlatıyorum, aslında bu yardım
(“Kötü Çocuk”)

Herkes inanmak istediği şeye “gerçek” diyor
(“Dünya Umrumda Değil”)

Benim söylediğim şeylerde hiçbi' sakınca yok
Çünkü bunlar dünyanın gerçekleri
Ben televizyondaki diğer insanlar gibi günlük hayatta gizli saklı her b*ku yiyip
televizyona çıkınca çok iyi bir insanmışım gibi davranamam
Ben neysem oyum ve müziğim de aynen öyle
(“Orta Parmak”)

        Ceg'i bu noktada natüralistlere, özellikle de Hüseyin Rahmi Gürpınar'a benzetebiliriz. Hüseyin Rahmi Gürpınar Ben Deli miyim? romanı tefrika edilirken eleştiri konusu olmuş ve mahkemeye çıkarılmıştır. (Ceg'in bir şarkısının adının “Deli miyim Neyim?” olması da manidar.) Mahkemeye çıkarılma sebebi romandaki karakterin bir davranışıdır; ancak Nuri Sağlam bu yargılamanın altında yatan sebebin romanda yer verilen siyasi eleştiriler olabileceğini söyler:

        Esasen içinde yaşadıkları toplumu ahlâksızlıkla itham eden Şadan ve Kalender Nuri adlı iki dejenere tipin birtakım iğrenç arzular peşinde nasıl entrikalar çevirdiklerini işleyen roman, söz konusu dejenere tiplerin insafsızca yerdikleri bütün sosyal hastalıklarla bizzat malûl olmalarından kaynaklanan psikolojik bir paradoks üzerine kurulmuştur. Fakat bu paradoks, -yazarın, sorumluluğunu taşımayacağı geniş bir eleştiri özgürlüğü sağlamaya yönelik teknik bir tasarrufu olmaktan öte- her türlü sapıklığa yol açabilen manevî ve ahlakî bunalımların ancak sosyal buhranın bir neticesi olduğunu vurgulamak amacına matuftur. Bu yüzden yazar hakkında açılan ahlâk davasının gerçek sebebini, henüz yarı deli ve dejenere bir tip olduğunu bilmediğimiz Şadan'ın “birkaç zamandır” aklını “Ben deli miyim?” fikrisabitine (obsession) düşüren siyasî ve sosyal gelişmelere karşı, romanın birinci bölümünde gösterdiği şiddetli tepkilerde aramak lâzımdır. (Nuri SAĞLAM, “'Ben Deli miyim?' Romanında 'Ahlâka Aykırı Neşriyat' Yaptığı Gerekçesiyle Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Yargılanması”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 32, 2004, s. 109-130.)

        Hüseyin Rahmi'nin kendisini savunurken söylediği sözler de Ceg'in yukarıya aldığımız sözleriyle benzeşir:

        Roman, ahlâkın aynasıdır; onun objektifi, gördüğü manzarayı alır. Müddeiumumî istiyor mu ki roman gördüğü çirkinlikleri, yaraların kokusunu değiştirsin, riya, cehl ve taassuba âlet olarak hakikati diri diri gömdürmeye razı olsun?.. Fakat, o zaman hikâyenin, sanatın lüzumu kalır mı? Hayır efendim, hayır! Hiçbir hükûmet, hiçbir memleket, sanatı asaletinden soyup, yalancı şahitlik derecesine indiremez. (“Hüseyin Rahmi Bey Beraat Kazandı”, Vakit gazetesi, Sayı: 2428, 1 Ekim 1924, s. 1-2.)

        Ceg'in şarkılarda yansıttığı karakterin Küçük Prens'teki sarhoş haricinde bu romandaki deliye benzediğini de söyleyebiliriz, ama yazımızın amaçları dışında kaldığı için bu noktanın ayrıntısına girmiyoruz.


        İş adamı - Sansar Salvo

        Küçük Prens'in uğradığı dördüncü gezegende bir iş adamı vardır. Bu adam sürekli hesap yapmakta ve Küçük Prens'le doğru dürüst ilgilenmemektedir. Hesabını yaptığı şey yıldızlardır ve kendisini bunların sahibi sayar. Ayrıca sürekli “Ciddi bir adamım ben, önemli işlerle ilgilenen bir adamım ben.” falan der. Türkçe rap'te işine bu derece bağlı bir isim olarak Sansar Salvo'yu düşünebiliriz. Kendisi Türkçe rap'teki en üretken isimlerden biridir ve yapılan röportajlarda, tweet'lerinde şarkılarından “proje” diye bahseder. Attığı bir diss (“Like Diss”) bile onun için bir proje olmuş ve dinleyicilerine sunulmak için bir yıl demlenmesi gerekmiştir. Sansar'ın şarkılara kimi zaman “şarkı” yerine “proje” demesi bize iş adamının yıldızlara “yıldız” diyemeyişini anımsatır:

        “Beş yüz bir milyon...”

        “Milyon ne?”

        Kurtuluş yolu olmadığını anlayan işadamı:

        “Ara sıra gökte gördüğümüz küçücük şeylerden beş yüz bir milyon tane.”

        “Sinek mi?”

        “Yok canım. Tembellere türlü düşler kurduran şu küçücük sarı şeyler. Ama ben ciddi bir adamım. Öyle düş filan kuracak vaktim yok.”

        “Ha, yıldızları diyorsun.”

        “Evet, evet. Yıldızlar.” (s. 55)

        Romandaki iş adamının hesaplama uğraşıyla rap'in matematiksel tarafı arasında da bağlantı kurulabilir. Rap'te rhyme, flow gibi işin matematiği olarak görülen kıstaslar vardır ve Sansar bu kıstaslara sıkıca bağlıdır. Öyle ki bazı şarkılarında anlattığı şeylerden ziyade flow ve rhyme'lar dikkat çekici hâle gelir; bu da onun şarkılarında dinleyicilerin şikâyetçi olabildiği bir noktadır. Bununla birlikte bu gibi hususlar dile getirildiğinde Sansar bu eleştirileri fazla dikkate almayıp tıpkı iş adamının “Önemli bir adamım ben.” demesi gibi dinleyicilerini eleştirebilmektedir. Bunlara ek olarak, iş adamının yıldızlara sahip çıkışı gibi Sansar da Türkçe rap'e sahip çıkan açıklamalar yapabilmektedir. Khontkar'a “Sen Türkçe rap için ne yaptın?” sorusunu sorması, “Bence Sagopa ve Norm Ender rap yapmasın.” yorumunda bulunması bunun göstergeleridir. Ayrıca romanda iş adamının “Krallar sahip olmazlar, yönetirler. Ayrı ayrı şeyler bunlar.” derken bir anlamla krala (Yazımıza göre Sagopa Kajmer'e) gönderme yaptığını düşünürsek iş adamının Sansar'a benzediği yolundaki fikrimiz güçlenir.


        Lamba bekçisi & Tilki & Demiryolu makasçısı - Dinleyiciler

        Türkçe rap homojen yapıda olmadığı gibi dinleyici kitlesi de homojen yapıda değildir; melankolik rap sevenler vardır, protest rap sevenler vardır; zor beğenenler vardır, “emeğe saygı”cılar vardır, ne istediğini bilmeyenler vardır... Dinleyicilerin kendi içinde de “bilinçli dinleyici X bilinçsiz dinleyici” ve fanboy, hater gibi niteleme ve ayrışmalar söz konusu olabilmektedir. Küçük Prens'teki lamba bekçisini, demiryolu makasçısını ve tilkiyi de farklı dinleyici gruplarına benzetebiliriz.

        Lamba bekçisi - Romandaki lamba bekçisi dakikada bir lambasını yakıp söndürmektedir ve bu durumdan dert yanar:

        “Lanet bir iş bu benimki,” dedi. “Eskiden akıl ererdi. Sabah söndürür, akşam yakardım. Günün geri kalan saatlerinde dinlenir, gecenin geri kalan saatlerinde de uyurdum.”

        “O zamandan bu yana yönetmelik değişti mi?”

        “Yönetmelik değişmedi. İşin kötüsü de bu ya. Gezegen her yıl daha hızlı dönmeye başladı, yönetmelik ise yerinde saydı.”

        “Sonra?”

        “Şimdi gezegen dakikada bir dönüş yapıyor; dinlenmeye bir saniye vaktim kalmıyor. Dakikada bir kez yakıp söndürüyorum.” (s. 60)

        Gezegenin dönmesindeki artış hızını Türkçe rap'teki kalabalıklaşmaya, popülerleşmeye ve bunun neticesinde gerçekleşen üretim artışına benzetebiliriz. Dinleyicilerin bir kısmı da yeni çıkan işlerin önemli bir kısmını dinleme gayretine girişebilmekte ve dinledikleri işlerin çoğunu beğenemeyip “Eskiden rap daha güzeldi.” diye düşünebilmektedirler. Yeni çıkan işlerin çoğunu dinleme gibi bir zorunlulukları olmamasına karşın dinlemeyi sürdürmeleri, pek beğenemedikleri rapçilerin şarkılarını da “Acaba bu sefer iyi mi?” veya “Gene ne saçmalamış acaba?” gibi düşüncelerle dinlemeye devam etmeleri de lamba bekçisinin düştüğü garip duruma benzetilebilir.

        Küçük Prens lamba bekçisinin hâline acıdığı için ona tavsiye verir, ama lamba bekçisi bu tavsiyeye önem vermez ve “Ben hep dinlenmek isterim.”, “Hayatta asıl sevdiğim şey uyumaktır.” gibi karşılıklar verir. Bu da bir şeylerden şikâyetçi olduğu hâlde bu durumlardan kurtulmak adına bir şey yapmayan, tabir-i caizse ne istediğini bilmeyen dinleyicileri düşündürür. Sürekli eğlenceli şarkılar üretilmesinden şikâyetçi olunur ama ciddi şarkılar üretildiğinde az kişi tarafından dinlenir, kadın rapçiler battle rap yaptıklarında “Erkek gibi yapmasınlar.” denir ama melankolik rap yaptıklarında dinlenmez vs.

        Tilki - Tilki, romanda Küçük Prens'e bazı hakikatleri öğreten bir dost olarak görünür ve Küçük Prens'ten onu evcilleştirmesini ister. Tilkinin evcilleşmesi durumu herhangi bir rapçinin şarkılarını dinlemeye alışık olma durumuna benzetilebilir. Küçük Prens'i diğer kişilerden ayıran şey onun tilkiyi evcilleştirmesi olduğu gibi, bir rapçiyi diğer rapçilerden ayıran şey de onun şarkılarıyla kurduğumuz bağ olacaktır.

        Tilki Küçük Prens'e birtakım şeyler öğretir. Dinleyicilerin bir kısmı da kendilerine sunulan şarkıları “Çok güzel” veya “Olmamış” gibi ifadelerle nitelemekten öteye geçerek nitelikli, yapıcı eleştirilerde bulunabilirler. Bu, kendisini geliştirmekte olan bir rapçiyle nitelikli bir dinleyici arasında gelişirse romandakine daha yakın bir durum ortaya çıkabilir.

        Tilki Küçük Prens'in her gün aynı saatte gelmesini de ister:

        “Hep aynı saatte gelsen daha iyi olur,” dedi tilki, “sözgelimi öğleden sonra saat dörtte gelecek olsan ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Her geçen dakika mutluluğum artar. Saat dört dedi mi merakımdan yerimde duramaz olurum. Mutluluğumun armağanını veririm sana. Ama gelişigüzel gelirsen içimi sana hangi saatte hazırlayacağımı bilemem.” (s. 80)

        Tilkinin bu söyledikleriyle bağlantılı olarak da şarkıların çıkış vakitlerinin önceden duyurulması ve Youtube'da ilk gösterimlerinin planlanması durumunu düşünebiliriz. Şarkılar belirli bir çıkış tarih ve saatiyle duyurulduğu zaman dinleyicilerde bir beklenti oluşmakta, daha şarkı çıkmadan muhabbeti edilmeye başlanmaktadır; bu da tilkinin henüz Küçük Prens gelmeden yaşayacağını belirttiği heyecanın bir benzeridir.

        Türkçe rap'te rap'i bırakan kimseler de olmuştur, Küçük Prens'in tilkiden ayrılışı ve sonrasında tilkinin üzülmesi de rap'i bırakmış bir rapçinin kitlesinin durumuna benzetilebilir.

        Demiryolu makasçısı - Romanda demiryolu makasçısı insanlar hakkında fikir yürüten biri olarak karşımıza çıkar. Yaptığı işi de şu şekilde niteler:

        “Yolcuları bölük bölük ayırıyorum. Onları taşıyan trenleri bazen sağa yolluyorum, bazen sola.” (s. 85)

        Dinleyicilerde bu tarz bir ayırıcı vasıf kendilerince kaliteli şarkıları kalitesizlerden ayırmak şeklinde tezahür edebilir. Lamba bekçisi üzerinden beğenmediği şarkıları da dinleyen ve sürekli şikâyet ettiği hâlde bu şarkıları dinlemekten vazgeçmeyen kişiler olabileceğinden bahsetmiştik, demiryolu makasçısı gibi olan dinleyiciler ise ayırıcı vasıflarıyla lamba bekçisine benzeyen dinleyicilerden ayrılmaktadırlar. Makasçının “Kimse yerinden memnun değildir.” cümlesi ve ne aradıklarını bilen kişiler hakkında yaptığı “Ne mutlu onlara.” yorumu da makasçı tipli dinleyicilerin rastgele üreten rapçiler ve rastgele dinleyen dinleyiciler karşısındaki tutumuyla bağdaştırılabilir.


        Coğrafyacı - Rap dinleme listelerini hazırlayanlar

        Rap'in dijital ortamlarda fazla dinlenmeye başlamasının ardından Spotify platformunda belirli aralıklarla güncellenen rap listeleri hazırlanmaya başlandı. Bildiğimiz üç tane rap listesi var, bunlardan biri piyasadaki rapçilerin, biri underground rapçilerin, diğeri de bayan rapçilerin şarkılarından oluşmakta. Bu listeler birtakım eksiklikler barındırdığı için eleştiri konusu olmaktadır. Küçük Prens'teki coğrafyacıyla bu listeleri hazırlayanlar arasında bağlantı kurmamızın sebebi de coğrafyacının kendisinin kâşif olmadığına dair vurgusu:

        “Gezegeniniz çok çok güzel. Okyanusları var mı?”

        “Bir şey diyemem.”

        “Kentleri, ırmakları, çölleri?”

        “Ona da bir şey diyemem.”

        “Hani siz coğrafyacıydınız?”

        “Tamam,” dedi coğrafyacı, “ama kâşifim dememiştim. Gezegenimde tek kâşif yok. Kentleri, ırmakları, dağları, denizleri, okyanusları ve çölleri bulup çıkarmak coğrafyacının görevi değildir ki. Coğrafyacının gezinecek vakti yoktur. Masasının başından ayrılmaz. Kâşifler ayağına gelirler. Onlara sorular yöneltir, yolculuk anılarını not eder. Bunlardan birinin anılarını ilginç görürse o kâşifin dürüstlüğü konusunda soruşturma yapar.” (s. 63-64)

        Coğrafyacı gibi, Spotify listelerini oluşturanların da kâşif olduğu -ya da kâşiflerse de bu kâşifliklerini listelere çokça yansıttıkları- söylenemez. Listelere bakıldığında geniş kitlelerce keşfedilmiş kişilere ağırlık verildiği görülecektir. Çok tanınan bazı kişiler sık sık yeni şarkı çıkarmasalar da her daim listelerde bir iki şarkıyla yer alabilmekte, çok tanınmamış isimlerse sadece yeni şarkı çıkardıklarında listelerde yer almaktadırlar. Listelerde hiç yer alamayan rapçiler de vardır. Bu noktada coğrafyacının şu kısımdaki sözleri de anlam kazanmaktadır:

        “Bizim orası o kadar ilginç değil. Küçücük bir yer. Üç yanardağım var. Bunlardan ikisi püskürür hâlde, biri de sönmüş. Ama belli olmaz tabii.”

        “Hiç belli olmaz.”

        “Bir de çiçeğim var.”

        “Çiçekleri kaydetmiyoruz.”

        “Neden? Gezegenimdeki en güzel şey o çiçek!”

        “Kaydetmiyoruz. Çünkü çiçekler bugün var yarın yok. Yani geçici.” (s. 65)

        Coğrafyacının kaydetmediği çiçek listelere giremeyen veya arada bir giren rapçilere, yanardağlar da listelerde kendilerine sürekli yer bulan rapçilere benzetilebilir. Sönmüş yanardağ da uzun süre yeni şarkı çıkarmasalar da listede kendilerine sürekli yer bulabilen kişilere benzetilebilir.


        Satıcı - Label patronları

        Küçük Prens romanın bir bölümünde kendisine susuzluğu giderici haplar satmak isteyen bir satıcıyla karşılaşır. Satıcının bunları satmasındaki sebep insanlara zaman kazandırmaktır:

        “Bunları neden satıyorsun?” diye sordu Küçük Prens.

        “Zamanın boş yere harcanmasını önlemek için. Uzmanların hesabına göre bu haplar alınınca haftada elli üç dakika kazanılıyor.”

        “Peki, bu elli üç dakikada ne yapacağız?”

        “Canın ne isterse.”

        “Keyfimce harcayacak elli üç dakikam olsaydı ağır ağır bir çeşmeye doğru yürürdüm.” dedi Küçük Prens.” (s. 87)

        Romanın bu bölümünde, insanların kazanç addettiği şeylerin aslında ne kadar temelsiz olabileceğine vurgu yapılmıştır. Araçların amaç yapılması insana bir şey kazandırmaktan ziyade kaybettirir. Türkçe rap'te label'ların oluşması rap'in diğer müzik şirketlerinin elinde oyuncak olmaktan kurtulması adına anlamlı bir adım olduysa da dinleyicilerin pek de işine yaramayacak adımların atılmasına da sebebiyet verebilmiştir. Bir zamanlar mevcut olan Hiphoplife tekeli Sagopa Kajmer gibi bir rapçinin rap'ten dışlanmaya çalışılması ve onların tekeline sığınmayan rapçilerin yükselememesi gibi durumlara yol açmıştır. İşin ticari boyutunun olması rap'te ticari işlerin artmasına yol açmış ve bu da dinleyicilerde Küçük Prens'teki gibi bir memnuniyetsizliğin doğmasına yol açabilmiştir. “Şimdi bu dinleniyor.” mantığıyla elle tutulur şeyler anlatmayan şarkılara yönelinmesi rap'in gelişmek yerine geriye gitmesi sonucunu doğurmuştur. Ayrıca R&B ve pop'a kayan işler de bu label'lardan yayınlanabilmekte ve bu da dinleyicilerin bu label'lara olan teveccühünü azaltabilmektedir.


        Gül - Kolera

        Küçük Prens'in çiçeğinin / gülünün en belirgin özelliği narinlik ve gururdur. Gururu dolayısıyla kendisini güçlü gösterse de bir yandan aslında zayıf olduğunu da itiraf eder:

        Çiçeğin bu gereksiz çalımı gücüne gitmişti Küçük Prens'in. Dayanılacak gibi değildi. Sözgelimi bir gün dört dikeninden söz ederken şöyle demişti:

        “Bende bu dikenler varken bütün kaplanlar pençelerini bileyip gelsinler bakalım!”

        “Bu gezegende kaplan yoktur,” dedi Küçük Prens, “hem kaplanlar ot yemez ki zaten.”

        “Ben ot değilim,” diyerek gülümsedi çiçek.

        “Çok özür dilerim...”

        “Ben kaplanlardan filan korkmam ama rüzgâr deyince iş değişir. Bakın rüzgârdan ödüm kopar. Beni rüzgârdan koruyacak bir şeyiniz var mı acaba? Sözgelimi bir paravan...”

        “Bir bitkinin rüzgârdan korkması olacak iş değil,” diye düşündü Küçük Prens. “Bu çiçekten bir şey anlamadım.”

        “Gece fanusa koyarsınız beni. Burası çok soğuk. İyi bir yer değil.” (s. 37-38)

        Her insanın güçlü ve zayıf yanları vardır elbette ve kimi insanlar da zayıf yanlarını gizleme ihtiyacı duyabilirler. Türkçe rap'te bir yandan zayıflıklarını dokunaklı şekilde anlatırken bir yandan da insanlar ve hayat karşısında ne kadar güçlü, rap konusunda ne kadar maharetli olduğunu anlatan kişi Kolera'dır. Kırılganlıklarını ve kırılmışlıklarını anlattığı satırlara örnekler:

Boşluğun kulesinde asılı kaldım
Sallandı hayatım ve ayaklarım
Yerin dibine çekildi vücut sıcaklığım
Pratik bir ölüm taktiğiydi oysa
Kendimi ikna edemedim
Kırık kemiklerimle bir düello arifesinde kendime çıkan garip bir merdivenim

Gizli saklı odasında kaldı, dalgınlığına daldı
Rüyasını yumuşak bir halıya sardı, frenlerim boşaldı
Hoşça kal hayat, gidişatı gözüm pek tutmadı
Kemirilmedi mi söyleyin bu kızın eti, kemiği, kıkırdağı?
(“El İzi Koleksiyonum”)

Sen hiç kendine ağladın mı?
Ben çok ağladım
Uyandığım bu dünyada en çok kendime acırdım
(“Zor İş”)

Resimlerimi yaktım artık, çerçevelerim kiralık
Benden güzel, benden iyi her Havva kızı, ben bir hastalık
Avutulmak istiyorum bir omza kafamı yaslayıp
Mutlu gözüksem de kalpte şirazam kayıp
(“Yarıda Bırak”)

Şu an tüm insanlara kırgınım, ah be hayatım
Bana aldırma, sen bilmez misin bedellerden yılgınım
Ben hep böyle dargınım, dinmez yangınım
(“Gerilim Macera ve Suç”)

        Zayıf veya yaralanmış olsa da güçlü göründüğünün veya kendini toparlamak için güçlendiğinin ifadesi olarak da şu satırlar örnek verilebilir:

Sanma ki gökten zembille indim ben
Kolum kırılsa da gizler onu hep bir yen
Cefasını bulur herkes zaten sessizce içinden
Ne batıklar çıkar benim denizimden
Karanlığı yoktur benim dehlizimden
Sanma ki hâlime içlenmem sessizce içimden
(“Sessizce İçimden”)

Hayat böyle davrandıkça sert bir iki ağlıyor, yoruluyor, bitkin düşüyorsun
Sonra düşünüyorsun, sert bir komutan gibi hamlelerini hesaplıyorsun
Üzerindeki tozları silkip tekrardan başlıyorsun
Ben ne bileyim, madem öyle katı olayım yeri gelince
(“Korkusuz”)

Vücudumdаki bu çirkin izleri hiç tаkmıyorum,
Tişörtümdeki kurşun deliklerini sаymıyorum,
Derisi kаlkmış yumruklаrımı аrtık sаrmıyorum
Hissizleştim, аcı duymuyorum.

Kendi türüyle beslenen böcektiler, kemirdiler
Yаrа bаndım yаpmаdım kimseyi
Kendini iyileştiren bir hayvan gibiyim
(“Umudunu Kaybetme”)

Yanılmıyorsun artık
Şaşırmıyorsun artık
Sarsılmıyorsun artık
Dağılmıyorsun artık
(“İkilem”)

        Kolera gücünü her zaman sonradan kazanılmış bir güç olarak göstermez, gülün “Bende bu dikenler varken bütün kaplanlar pençelerini bileyip gelsinler bakalım!” derken yaptığı gibi meydan okuyucu bir ruh hâline bürünür. Böyle anlarda rap'i de dikenleri olur:

Bas bas bağırarak geliyorum, sakının
Hadi kumdan kalelerinize kaçışın
Pamuk mermilerle savaşmam, anla!
Bir bir anla!

Bana müziğimi verin, olacağı görün.
(“Bir Bir Anla”)

Kolera şampiyon bu yıl, aksiyon tavanda!
Kopyacı tembelleri ıslatarak döverim havanda
(“Den Den Koy”)

Bir taşla yardım çok baş, telaşla kaçış kardaş
Müzikle ben karındaş, benimle gel vatandaş
(“Hiphop Hybrid” [feat. Illa Ills])

Sıra dayağına çekti yazıp söylediklerim
Ve soğukkanlılık tamamen içime işlemiş
(“Kolokolik”)

Koca bir dağı kaldıracak gibiyim
Ben o volkana değebilecek kişiyim
Sıradan bir kızın biriyim ama ben
bana dokunanın hakkından gelirim
(“Pespaye”)

        Kolera'nın gücü ve dayanıklılığı haricinde gururu ve özgüvenini yansıtan sözleri de vardır:

Ben kendimden şüphe etmem ki
Tersini söyleyene kulak asmam ki
Lafımın üstüne laf konuşulamaz ki
Mikrofondaki kız ben her zamanki
(“Düzenim Böyle İşler”)

Kaç kere yıkıldı düşlerim de yine de
Dağ gibi duruyorum, sabitim yerimde
Sars beni, bir milim oynamam ki yerimden
Ağaç gibi salmışım köklerimi derine

Kır dallarımı, kopar yaprağımı,
Tek tek topla eteğimdeki taşları
Dağ gibi dururum, eksiltemezsin beni
Ağaç gibi salmışım köklerimi derine
(“Dağ Gibi”)

Her sorunumun üstesinden gelirim
Yok kimseye dökecek gözyaşım
Ben kendimi herkesten iyi bilirim
Yaklaşma, belada hep başım

Yok kimseye güvenim, bana yeterim
Ben giderim uzaklara
Hem kime güvenip yola çıkayım
ben kendimden başka?
(“Üstesinden Gelirim”)

Kan ter içinde bu zor imkânımı kendim var ettim yine yoktan
Kaçardı başkası çoktan ama dinozor çıktı kabuktan
Sana sürpriz: Pire beklerken sen dev çıktı karşına oyuktan
(“Bana Sorabilirsin”)

        Kolera'nın Küçük Prens'in gülü gibi fark edilme, sevilme ihtiyacı ve çabası olduğunu yansıtan sözleri de vardır, ama bu kısımlarda güldeki gibi gurur ve çalım yoktur:

Benden başka kim ısrarcı sende bu kadar?
Ayırt et beni, fark et beni
Bardak gibi kır bırak beni
Ama bırakma beni!
Bırak şu çocukluğu
İkimizi de yakmak üzeresin
Sakladığım sabır tükendi
Ben de taşmak üzereyim (Yapma)
Nereye kadar dayanacak ha bu kalp?
(“Zor İş”)

Söyle bana daha önce hiç kimseciklere söylemediğin sözler (Söyle!)
(“Sen Nasıl Bir İnsansın”)

Sana yaş döken elaları artık güldürmen gerek
(...)
Sen benim değil, kendi kendinin prensisin
(...)
Seviyorsan belli et!
Bu kalp değil bir parça et
Daha fazlası
Daha daha fazlası
(“Rüsvay”)

Of be!
Tükendiğimi göremedin günden güne
Artık gör be!
İki gözü açık körebe oynuyorsun, artık kendine
gel be!
Bu tepkisiz hâllere artık bi' son ver
Tepki göster be!
Yeter, yeter, artık yeter, yeter
(“Körebe”)

Beklentim yoktu hiç, beni sev istedim sade
Sen ne anlarsın ya hâlden, sahi ne anlarsın benden?
(“Ölüm Gerçekmiş”)

        Küçük Prens gezegeninden ayrılmaya karar verdiği zaman gülü de onu sevdiğini belli eder. Kusurlarını da itiraf eder ama gururundan dolayı Küçük Prens'te de hata arar:

        “Budalalık ettim,” dedi. “Bağışla beni. Mutlu olmaya çalış.”

        Sitemsiz konuşması şaşırtmıştı Küçük Prens'i. Elinde çiçeğin camdan evi, öylece kalıverdi. Bu tatlı uysallığın nedenini kavrayamamıştı.

        “Sevmez olur muyum seni,” dedi çiçek. “Sevgimi anlamadınsa suç bende. Hem ne önemi var. Ama sen de az alıklık etmedin. Hadi mutlu olmaya çalış. Şu fanus da kalsın. İstemiyorum artık.” (s. 42)

        Kolera şarkılarında âşığına yüz vermeyen bir sevgili profili çizmezse de sevdiğinden yüz bulamayışı karşısında onu suçlayan bir karakteri yansıtır:

Bana seni çok görüyorsun, sadece seni seviyorsun.
(“Seni Seviyorsun”)

        Kolera'nın gül gibi kırılgan ve gururlu olduğu için karşısındakini incitebileceğinin ifadesi olarak da şu satırları gösterebiliriz:

Dokunmasınlar bana, bir tırtıl gibi zararsızım,
Eline almadıkça beni bir kirpi kadar uysalım ama
Söz ver ısrar etmeyeceksin sevmek için tüylerimi
Kim bilir bir anda batar dikenim belki
(“Bilmediğin Yere Doğru”)


        Çiçek - Rozz Kalliope

        Küçük Prens'in kendi çiçeği dışında -gül bahçesindekileri saymazsak- romanda kısa süreyle gözüken bir çiçek daha vardır. Bu çiçek üzerinden insanların değişken ruh hâllerine ve arayışlarına gönderme yapılır:

        “İnsanlar nerede?” diye sordu Küçük Prens.

        Çiçek, eskiden bir kervan görmüştü.

        “İnsanlar mı?” diye tekrarladı. “Galiba altı yedi insan var. Yıllar önce görmüştüm. Ama kim bilir şimdi neredeler? Rüzgârla sürüklenmişlerdir. Kökleri yok, yaşamları güç oluyor bu yüzden.”

        “Hoşça kal,” dedi Küçük Prens. (s. 72)

        Bu kadar kısa bir diyalogdan hareketle bir rapçiyi bu çiçeğe benzetmek fazla isabetli olmayacaksa da buna en uygun düşen kişinin Rozz Kalliope olduğunu söyleyebiliriz. Çiçeğin birkaç yıl önce görmüş olduğu kervan kendisinin bir zamanlar içinde bulunduğu oluşuma (258 Noise) benzetilebilir. Köklerine bağlılık da Rozz Kalliope'nin bir özelliğidir. Rozz farklı tarzlarda şarkıları olmakla birlikte bu şarkılarda genellikle sesini güzel kullanmaya özen gösterir ve son dönemlerde arabesk esintili rap'lere ağırlık vermeye başlamıştır. Arabesk kültürünün onun hayatında önemli bir yeri vardır ve bir röportajında eski arabesk rap parçaları hâlâ dinlediğinden bahsetmiştir. Ayrıca Rozz şarkılarında karakterinin sağlamlığından da bahseder, “Değişmem” isimli bir şarkısı da vardır.


        Yılan - Şöhret

        Küçük Prens romanın bir yerinde bilmece gibi konuşan bir yılana rastlar; bu yılan romanın sonunda Küçük Prens'in isteği doğrultusunda onu sokacaktır. Yılanın ona söylediği şu cümleler onu şöhrete benzetmemize olanak sağlamaktadır:

        “İnsanların arasında da yalnızlık duyulur.” (s. 70)

        “Bir kral parmağından daha güçlüyümdür. (...) Seni gemilerin gidemeyeceği kadar uzağa götürebilirim. (...) Dokunduğum her yaratığı geldiği yere, toprağa yollarım. Ama sen tertemizsin ve bir yıldızdan geliyorsun...” (s. 70)

        Şöhret herkeste olumsuz tesir yapmaz. Kimisi geniş kitlelerce tanınsa da bu şöhreti iyi yönetebilir ve sanatından taviz vermeyebilir, ama şöhret uğruna veya şöhrete kavuştuktan sonra karakterinden ve/veya sanatından ödün veren kimseler de her zaman olagelmiştir. Gemilerin gidemeyeceği kadar uzağa gitmek geniş kitlelerce tanınmaya, insanların arasında yalnızlık duymak şöhretin getirebileceği yalnızlık duygusuna, yılan tarafından sokulmak da şöhretin etkisiyle olumsuz işlere yönelmeye benzetilebilir.

* * *

        İrdelememiz sonucunda şunu diyebiliriz ki Türkçe rap'te birçok farklı karakterde rapçi mevcut. Şarkı sözlerinden veya söylem ve davranışlarından hareketle rapçilerin kişiliklerini incelediğimizde de Küçük Prens'teki kahramanlar gibi çeşitlilik arz ettiklerini ve anlamlı bir bütün oluşturduklarını görüyoruz. Söz konusu rapçilerin bu yazımızda değinmediğimiz yönleri de var elbette; ancak biz yazımızın amaçları doğrultusunda onlara birer roman kahramanı gibi yaklaşmaya çalıştık. Eksik, abartılı veya zorlama yorumlarımız varsa yazımızın esprisi çerçevesinde mazur görülmesini dileyerek yazımızı noktalayalım.