19 Ekim 2020 Pazartesi

HARPYA - VARESTE EP ANALİZİ


        Harpya (Ezgi Okşaş), rap müzikte adını 2011'de düzenlenen Gerçek Yeraltı Rap Yarışması'nda dereceye girdiği “Şüphe Yok” isimli şarkısıyla duyurmuştu. Daha sonrasında kariyerine solo ve düet teklilerle devam eden Ezgi, 2014 yılında da Bol Sözlük'ün yayınladığı ilk toplama albümde (Bol Sözlük Compilation Vol.1) yer alan isimlerden oldu. Fazla üretken bir çizgi izlememekle birlikte müzikten tamamen uzak kalmadı ve her yıl parça çıkardı. 2019 yılından itibaren üretimlerini arttırdı, 2020 yılının mart ayında da Vareste isimli EP'sini yayınladı. Bu yazımızda Vareste EP'yi mercek altına alıyoruz.

        Vareste EP beş şarkıdan oluşuyor. Parçaların müzikleri nostaljik bir atmosfere sahip, kimi şakılarda Fransızca sözlere yer verilmesi de hoş bir detay. Trap'in yükselişte olduğu bir devirde eski / klasik stile bağlı kalındığı için kimi dinleyiciler açısından sığınak niteliğinde bir EP.

        1- “La Coupable”

        EP'nin ilk parçası olan “La Coupable” (Suçlu) bizi Fransızca sözlerle karşılıyor. Böyle bir şarkının girişe konması isabetli olmuş mu pek emin olamadık; ama Fransızca verse ve nakarat kulağa gayet hoş geliyor. Hem bu kısımda, hem de Türkçe verse'te bir hikâyenin dillendirilişi söz konusu. Anladığımız kadarıyla Harpya'nın suçu derinlikli bir ruha sahip olması. Alelâde olandan hoşlanmayan, sanata sığınan ve her şeyi basite indirgeyip, basitliği bir erdemmişçesine savunan aptal ve ahmaklara karşı gelen birini resmediyor Harpya. Kollarında biriken suçları onun sorgulayışları, kaçışları ve bunlar neticesinde ortaya çıkan sanat eserleri. Sokaklarda ismi olması aranan biri olmasından kaynaklı, vilayet değiştirmesi de kaçmasından. Yargıç, onu mahkûm eden sisteme boyun eğen biri olduğu için “kör”, her ne kadar Harpya'yı aklamak istese de kör. Belki de Harpya, kendisine acıyacak insanlar yerine onu anlayacak insanlar arıyor; yargıca dert yanması da bu arayıştan ötürü: “Sayın yargıcım, karşımda sevimsiz bir manzara”. Harpya “Artık şölenler değişti.” derken de insanlığın macerasını sorguluyor. Değişkenlerin aptala suç sayılması, bazı insanların kendilerine yabancı buldukları şeyleri anlamsız, sığ veya basit bulmalarıyla alakalı. Bu tür insanların tepede olduğu hiyerarşide Harpya da “taşra”yı temsil ediyor ve yalandan aklanmanın ona istediği şeyi vermeyeceğini belirtiyor. Bir ahmağın tatsız bir tütünle memnun olması, insanların hazcılığına ve basite kaçan efkârlanışlarına işaret eden bir detay. Harpya buna eleştiri getirmekle birlikte kendisini de insanüstü bir mertebeye çıkarmıyor, “Bir yanım dünyevi arzular” diyerek bu noktaya işaret ediyor.

        Harpya şarkının yarısını Fransızca yaparak kapalılığı arttırmış. Bu kapalılık, dış dünyaya yansıtabildiklerimizle içimizde taşıdıklarımızın farklı olmasından kaynaklanıyor. Harpya'nın şarkıya herkesin anlamadığı bir dille giriş yapması, bazı olayların cereyanında insanların birbirini anlayamamasının payı olmasıyla bağlantılı olmalı. Bize hikâyenin bütününü açıkça anlatmıyor; çünkü algıları kapalı bir kişi her şeyi açıkça anlatsanız da sizi anlayamayacak, algıları açık bir kişi ise sadece ipuçlarından hareket ederek bile sizi anlayabilecektir. Fransızcanın sadece estetik bir tercih olmaması güzel bir detay olmuş.
8/10

        2- “Olmayanlar”

        “Olmayanlar”, kelime seçimi açısından epey başarılı bir şarkı. Âhenk açısından uyumlu kelimeler akıp giderken anlam da geri plana düşmüyor. Elbette şarkıyı dinlerken alt metinlere tamamen odaklanamasak da birkaç kez dinledikçe ve sözleri okudukça anlamlar daha belirginleşiyor. Birkaç söze değinmeden geçemeyeceğiz:

        Eylemlerim buz tuttu, mastarları yok lan!” - Bir eylemin mastar kısmını attığımız zaman ortada sadece emirler kalır: “Düşün”, “konuş”, “oku”, “yürü”, “koş”, “bağır”... Eylemleri buz tutmuş olsa bile içten içe harekete geçmek konusunda epey tetikte olan bir insan yansıtılıyor diyebiliriz.

        Tüm duygularım erdemleri tartaklayıp hortlar” - İnsan uzun bir süre saygıdan, tevazudan, merhametten... ötürü içine attıklarıyla kendini bir anlamda şarj eder; bunların dışavurumu da tüm bu erdemleri silip süpürecek kadar güçlü olabilir.

        Olmayanlar beklenir ve olmayanlar evleri doldururken olanlar hiç olduramaz bir şeyi!” - Buradaki kelime tekrarları ve tezatlar çok hoş olmuş. Olmayan şeylerin evleri doldurması fikri aklımıza şu sözü getirdi: “İnsan, hayatının çoğunu yaptıklarıyla değil, yapamayacaklarıyla geçirir.” (Bu tür bir söze bir yerde rastlamıştık ama bu şekilde aratınca bulamadık.) Olanların (Mevcut olanların / gerçekleşenlerin) bir şeyi olduramaması; insanın ihtiyaçlarına, özlemlerine gereken cevabı verememeleriyle alakalı. Gözümüzün önünde olan şeyler, fikrimizde, özlem duyduklarımızdan daha az yer kaplamaya başlayabilir; örneğin almayı çok istediğimiz bir şey aklımızı epey meşgul ederken, evimize aldıktan sonra onunla vitrinde ilgilendiğimiz kadar ilgilenmemeye başlarız; alışırız. Evlilik de biraz böyledir, evlendikten sonrasını sürekli mutlu geçireceğimize inansak da bir süre sonra o hâle de alıştığımız için ilk zamanlardaki mutluluk duygusu körelmeye başlar.

        Anlamla demlenen bir şarkı yazdım metaforlara yaslanmadan” - “Şarkıyı birkaç kez dinledikçe, sözleri okudukça anlamlar daha belirginleşiyor” demiştik; Harpya'nın şarkıyı anlamla demlenmiş olarak nitelemesi bu noktayla bağlantılı. Şarkıda metaforlar var elbette; ama metaforlara yaslanmak farklı. Kendi ürettiği veya dolaşımdan alıp kullandığı metaforlara yaslanan kişi, söylediği sözleri şişirebilir. İlhamının sevkiyle hareket ederken samimiyetini yitirebilir ve ilk bakışta etkileyici gözükse de üzerine düşünüldüğünde sığ olduğu anlaşılacak bir iş ortaya koyabilir. Harpya ise böyle yapmadığını, her satırı düşünerek ve hissederek yazdığını belirtmiş.

        Harpya'nın şarkıda kullandığı tekrarlar bir çeşit yankı etkisi uyandırıyor; bu da söylenenlerin uzun süre içte biriktirilmesi ve kekeleyişler ile çığlıklar niteliğinde dışa vurulmasıyla alakalı. (Zaten nakarat bağımsız bir nakarat değil; verse'lerden alınmış kimi parçalardan oluşuyor.) Kullanılan ses efektleri de bu bağlamda işlevsel. “Bardakları çarpsam”da sesin kalınlaşması bu söze bir tür çığlık niteliği yüklüyor, devamındaki yankıların kısık sesli olması da insanlara dertlerini haykırarak anlatsa dahi anlaşılamayan bir bireyin tekrar içe kapanmasıyla, sesinin tekrar cılızlaşmasıyla bağlantılı diyebiliriz.
9/10

        3- “Pastoral”

        “Pastoral”, EP'nin tek hareketli şarkısı; bu açıdan bir denge görevi görmüş. Şarkı ilk dinleyişte bizi önceki parçalar kadar yakalamıyor diyebiliriz; özellikle nakarat biraz zayıf kalmış. Nakarat sonda da tekrar edebilirdi aslında; ama nakaratta birkaç kez “Çıkamıyorum ben” denmiş, ikinci verse'ün sonunda ise “Yenilgime sarılmaktır icap eden tavır”. Yani Harpya yenilgisini kabul ettiği için tekrar şikâyet etmiyor ve nakarat ikinci kez girmemiş oluyor.

        Altı çizilesi birkaç satır hakkında bir iki şey söyleyelim:

        Bu işlenmiş karmaşada yürüyen insana karşı benim hayallerim kaldı pastoral” - İlk şarkıdaki “Hiyerarşik düzlemde ancak simgeliyorum taşrayı” dizesini anımsatan bir cümle. Doğa romantik insanlar için bir tür sığınaktır, doğayla barışık yaşamak insanı huzura götürecektir. Bu doğa hem dış doğadır, hem de insan tabiatıdır. Elbette insanın tabiatında zıt yönelimler vardır, ama bu zıt yönelimler arasında denge gözetilirse, yani çileciliğe veya hazcılığa varmadan orta bir yol tutturulursa insan kendisiyle barışık yaşayabilecek ve mutlu olabilecektir. “İşlenmiş karmaşa” sözü de şehir hayatını ve yapaylaşmış insan ilişkilerini sembolize etmekte, diyebiliriz.

        Örümcek ağında yaşamaktansa av olacağım aslana” - Belirsizlik düşüncesi günümüz insanının en büyük stres kaynaklarından birisi. Diken üstünde yaşamak, “yarın ne olacak” diye kaygılanmak insanı yiyip bitirmekte. Harpya da bu tür kaygıların esiri olmamak ve ayaklarını yere sağlam basabilmek uğruna her türlü tehlikeye atılabileceğini söylemiş. (Sürekli korku içinde yaşamakla ilgili olan “Tarla Faresi ile Kent Faresi” masalı da hepimizin malumudur.)

        Zamanın sana biçtiği kanuna boyun eğmen gerekir” - “Zaman sana uymaz, sen zaman uy.” şeklindeki sözü anımsatan bir dize. İçine doğduğumuz dünya, içine doğduğumuz kültür vs. kişiliğimizi şekillendirirken, “özgür irade” denen şey de tartışmalı hâle geliyor aslında. Biz her ne kadar özgür veya her ne kadar aykırı bir birey olmaya çalışsak da bu aykırılığımız zamanın getirilerinden biri olabiliyor; dolayısıyla aslında kendimizden beklemediğimiz bir şekilde kendimizi bir akışa kaptırmamız ve özümüzü yitirmiş olduğumuzu çok sonraları fark etmemiz de mümkün.

        Sırf aynı kanunları paylaşmıyoruz diye cömert olmamışım, bu ne aptal bir bakıştır.” - Kimi zaman karşımızdaki insanla temel konularda dahi görüş ayrılıkları yaşayabiliyoruz; ama kimi zaman bu görüş ayrılıklarını kabullenmek de mümkün. (Çok temel görüş ayrılıkları varsa bunların görmezden gelinmesi de iyi değil; “Aman canım, tıpatıp aynı olacak değiliz ya” diye düşünülüp içe atılan birtakım duygu ve düşünceler yeri geldikçe [özellikle kimi kırılma noktalarında] açığa çıkıp sorun yaratabilirler. Kabullenmek başka, tahammül etmek başka, görmezden gelmek başka.) İnsanlar bu temel görüş ayrılıkları sebebiyle birbirlerine soğuk davranabilirler; ancak Harpya bu tür bir tutum içerisine girmeyeceğinden emin olduğu için, kendisine bu ithamda bulunan kişiye kızmış. Şu da var: Bazı insanlar içten içe kendi yaptıkları şeyleri karşı tarafa mal edebilirler, bunu kendi tavırlarını haklı çıkarmak amacıyla bir tür koz olarak da kullanabilirler. Yaptıkları herhangi bir hata dolayısıyla tepki gördüklerinde “Sen zaten beni anlamıyorsun / onaylamıyorsun.” gibi sözler söyleyebilirler. Harpya'nın, bu bakış açısını aptalca olarak nitelemesi de bundan kaynaklanmakta, diyebiliriz.

        Tahammül yok renklere, siyah ya da beyaz” - İnsanları kendimizce kategorize ederken çok keskin uçlar belirleyebiliyoruz; ancak herkesin farklı farklı doğruları ve yanlışları, bunlar yanında da ne doğru ne yanlış olan birtakım seçimleri vardır. Harpya her davranışın doğru veya yanlış olarak nitelenmesine ve bu nitelemeler neticesinde insanlara duyulan itibarın belirlenmesine karşı çıkmış.

        Yenilgime sarılmaktır icap eden tavır” - İnsanın kendi kusurlarını, yanlışlarını kabul etmesi oldukça zordur; ancak insan hata yapa yapa doğrusunu öğrenen bir varlıktır ve her hata onun gelişimine bir tür katkı olabilecektir. Kişinin yenilgilerini kabullenmesi de kendisini mükemmel sanmasının önüne geçecek ve onu geliştirecektir. Yenilgi kabullenilmezse nerede yanlış yapıldığı anlaşılmaz ve/veya çözüm sağlamayacak olmasına rağmen efor sarf edilmeye devam edilir.
7,5/10

        4- “Sözlerime Sadık”

        Şarkının adı “Sözlerime Sadık” olmakla birlikte şarkıda böyle bir ifade geçmiyor; sadece “Sözleri tutmuyorsan tabii yok bu sokakta yerin” deniyor. Bu parça da melankolik olmakla birlikte protest satırlar da var. (Zaten yukarıdaki şarkılarda da protest bir tavır hâkimdi; ancak buradaki protestlikle siyasi düzlemi kastediyoruz.) Nakarat verse'lerle bağımsız düşünülmeye müsait; daha farklı bir şarkıya da yakışabilirdi. Bununla birlikte, insanın ruhundaki boşlukların hem kişisel, hem toplumsal yaralardan kaynaklı olabileceğine işaret edilmek için özellikle böyle bir parçaya konmuş olabilir.
8,5/10

        5- “Uzaktan”

        Albüme adını veren “vareste” kelimesinin geçtiği şarkı. (“Vareste” de uzak, kurtulmuş demek.) Nakarat gerçekten çok hoş; sözler de yine kaliteli. “Uzaktan izliyorum elbet, yaşamak ne haddime” sözü, hayata karışamayan bir bireyin iç çekişi. Esasında hayata karışanların ne kadar hayatın içinde olduğundan da emin olamayız; ama biz tamamen dışındayız, bizim dışımızdakiler de tamamen içinde gibi gelebilir bize kimi zaman. (Hayatı seyredip ona tamamen dâhil olamama hâli Tanpınar'ın da Abdullah Efendi [“Abdullah Efendi'nin Rüyaları”] ve Hayri İrdal [Saatleri Ayarlama Enstitüsü] karakterleri üzerinden işlediği bir durumdur.) Bununla birlikte, “Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler” (Hayâlî) mısrasında değinildiği gibi, hayatı anlayabilmek için bazen ona karışmak yerine uzağında kalmak ve dışarıdan seyretmek gerekir.

        İki söze daha değinelim:

        “Bir elimde yarınların kılçığı, bir elimde tılsım” - İnsan henüz yarını yaşamadan onun üzerine planlar yapar, hayaller kurar, adımlar atar... Ve o gün geldiğinde / o gün yaşanırken önceden beklenen, hissedilen heyecanın belki de zerresi kalmadan gün yaşanıp bitirilmiş olur. Yarını tüketmek böyle bir şey. Tılsım ise hayatta önemli bir değişime yol açabilecek bir nesne; düne bakış, bugünü yaşayış ve geleceğe hazırlanış konusunda bizi daha da olumlu bir noktaya taşıyabilir bu tılsım. İnsan için her iki hâl de mümkün, bu sebeple Harpya da bir elinde birini, diğer elinde diğerini tuttuğundan bahsetmiş.

        “Bir suçludan evrilen zat-ı muhterem benim” - Bu söz, ilk şarkıdaki sanat suçu ile üçüncü şarkıdaki “Yenilgilerime sarılmaktır icap eden tavır” sözünü anımsatıyor. İnsan hatalarını, kusurlarını kabul eder ve onları düzeltmek için çabalarsa ortaya bambaşka bir kişi çıkarabilir; dün suçlu olduğu hâlde bugün saygıdeğer bir konuma erişebilir. Hayat düz bir çizgi üzerinde yaşanmaz ve bu dünya bir sınav dünyası olduğu için de önemli olan şey tekâmül yolculuğudur.
10/10

        Albüm Ortalaması: 8,6

        Harpya, insanı derin düşüncelere sevk etmekle birlikte dinlendiren, huzur veren bir EP hazırlamış. Kendi içine döndüğü ve insanlığa bakışlar attığı kısımlar birçoklarının hislerine tercüman olacak nitelikte. Kimi parçalarda Fransızca sözler kullanması da EP'yi ona has kılan, estetik bir tercih olmuş; “Uzaktan” parçası bu açıdan en dengeli parça. Harpya'nın, içine attıklarını sanatıyla daha sık dışa vurması dileklerimizle...